Kayıp ruhlar lisesi ESARET Final
FİNAL
Babam
elinde dürbün gözlem yaparken operasyon yapılacak yerin aşırı korunaklı
olduğunu fark etmişti. Kuzgun’un mekanı dikenli tellerle çevrili geniş bir
ormanlığın tam ortasındaydı. Onlarca koruma ordusuna bir de Ahtapot Suzan’ın
güvenlik ekibi dahil olunca girilmesi neredeyse imkansızlaşıyordu. Babam, annem
ve Alya’yı da çağırarak tam kadro saldırmak istiyordu. Başka türlü Cellad’ı
kurtarmaları imkansız görünüyordu. Annem, Aynur’u güvenilir doktorlara teslim
ettikten sonra vakit kaybetmeden babamın söylediği konuma doğru kalabalık bir
ekiple yola çıkmıştı.
Kısa bir süre sonra Alya ve annemde babamla Berko’ya katılmışlardı.
Annem
“Burası çok kalabalık senin ki de içerde mi?” diye sordu.
Babam
ciddiyetini koruyarak “İçerde. Cellad’ı da burada tutuyorlar. Bu gece burada bu
iş bitecek. Hem ahtapotun bütün kollarını keseceğim. Hem de bize pusu kuran
Kuzgun ve ekibini yok edeceğiz. Dikkatli olun Cellad’ı da burada tutuyorlar. “
deyince,
Annem “İsterse
bin tane adam olsun. Bu gece ben buraya girerim o Ahtapot karısını
gebertirim. Plan ne? “
“ Ekipler
ormanı sarsınlar ve taciz ateşinde bulunup dikkatlerini farklı noktalara
çeksinler. Ben ve Berko ön taraftan gireceğiz. Senle Alya’da arkadan.”
“Dikkatli
olun. “
Babam ve
Berko adamların dikkatinin dağılması için taciz ateşini bekliyorlardı. Silah
seslerinin duyulmasıyla harekete geçtiler. Aynı an da silah seslerinin
gelmesiyle Ahtapot Suzan’ın yanına Leyla gelip “Efendim kamalardan anladığım
kadarıyla Mezarcı ve küçük bir ekip üsse saldırmaya başladılar ama
endişelenmeye gerek yok. Sayı olarak aşırı üstünüz. Buraya yaklaşamadan hepsi
ölür.” Dedi.
Ahtapot
Suzan gülerek “Sayı olarak üstünüz öyle mi?
Leyla daha öğrenecek çok şeyin var. Mezarcı ve karısı tek başına bin
adama bedel. Hele bir de yanlarında Berko ve Alya varsa onları hiçbir şey
durduramaz. Hem Mezarcı şu kapıdan girdiğinde tek mermi bile sıkmadan gelecek.
Bizim adamları buraya topla hiçbiri boşuna dışarıda telef olmasın. Bırak
Kuzgun’un adamlarını öldürsünler. Nasıl olsa buraya kadar gelecekler. “
“ Ama
efendim müdahale edersek kesinlikle buraya kadar yaklaşamazlar bile. “
“ Sen
dediğimi yap. Kuzgun’u da buraya çağır.
“
“ Hemen
efendim. “
Leyla
söylenenleri yapıp kendi ekiplerinin hepsini mekanın içine çekti. Kuzgun’u da
Suzan’nın yanına getirdi.
Ahtapot
Suzan” Kuzgun adamlarınla kontrollü bir şekilde geri çekilin. Boşu boşuna telef
olmasınlar. Cellad’ı da bağlı bir şekilde salonun ortasına getirin. Anlaşıldı mı?
“
Kuzgun bu
emre anlam veremese de söyleneni yapmak zorundaydı. Emri yerine getirerek sağ
kalan adamlara geri çekilme emri verdi.
Babam ve
Berko önüne çıkan adamları bir bir yok ederek ilerliyorlardı. Annem ise
Aynur’un acısıyla daha bir hırslı çatışıyordu. Karşısına çıkanların
üzerine adeta mermi yağdırıyordu.
Bu sırada
ormanın dışında bekleyen özel bir ekip vardı. Bu ekip ne kırmızı Eldiven’in
ekibiydi ne de Ahtapot Suzan’ın.
Bu ekip KIZIL GÖK teşkilatının yani Kaptan’ın
ekibiydi. Asıl hedefleri devletin bünyesine vürüs gibi yerleşen bu iki oluşumu
da yok etmekti. Aradıkları fırsat ellerine geçmişti. İki tarafında en önemli liderleri
bir araya gelmişti. Bir taşla iki büyük örgütü yok edeceklerdi. Emir
netti.
ÖLDÜR VE
TARİHTEN SİL.
Acele
etmeden sabırla bekliyorlardı. Önce birbirleriyle çatışıp kendi kendilerini
yemelerini seyrediyorlardı. Kuzgun’nun
ekibi geri çekilip ormanı terk ettikleri anda KIZIL GÖK takımı tepelerine çöküp
Kuzgun dahil hepsini anında yok ettiler.
Bu sırada
kırmızı eldiven ekibi hızla mekana doğru ilerlerken bütün ekip bir araya geldi.
Babam adamların geri çekilmelerine anlam veremiyordu. Daha sert bir çatışma
beklerken adeta ellerini kollarını sallayarak binanın önüne vardılar. Tedbirli
bir şekilde içeri girdiler. Karşılarına hiç kimse çıkmadı. Koridorları ve
odaları bir bir kontrol ettiler ama kimseler yoktu.
Annem
“Aziz, bu işte bir bokluk var. Bu kadar adam bir anda nereye kayboldu? Tuzak
falan olmasın?” diye sordu.
Babam
gülümsedi.
“Bizim
geldiğimizi görünce korkup kaçmaları sence
normal değil mi? Ama bir şey var. Benim bildiğim Suzan kaçmaz. Dikkatli
olun. Her an her şey olabilir.” Diyerek ilerlemeye devam etti. Büyük salonun
kapısını açıp içeriye baktıklarında gördükleri manzara durumu açıklıyordu.
Salonun ortasında Ahtapot Suzan hemen yanında Cellad sandalyede bağlı. Suzan’ın
arkasında en az elli tane eli silahlı adam, silahlarını Kırmızı Eldiven ekibine
doğrultmuşlardı.
Ahtapot
Suzan gülerek “Mezarcı baya yaşlanmışsın. Daha çabuk gelmeni beklerdim.” Dedi.
Babam ve
ekibi salonun ortasına Suzan’ın karşısına gelecek şekilde dizildiler. Suzan’ın
ekibinin sayısı Kırmızı Eldiven ekibinden yaklaşık beş kat fazlaydı. Karşılıklı
silahlar çekilmişti.
Halit
bilekleriyle yüzünü kapatarak yüzüne darbe gelmemesi için büyük çaba sarf
ediyordu. Çaki, Kirli ve Ejder
acımasızca vuruyorlardı. Bir anda koridorun diğer kısmından adeta uçarak gelip
Ejder’in kafasına uçan tekme attıktan sonra Çaki’yi kendime doğru çekerek
göğsünü yumruklamaya başladım. Halit diz çöktüğü yerden kendisine doğru gelen
Kirli’nin tekmesini tutarak ters çevirip geriye doğru fırlattı. Halit “Av, lider avcı sayesinde tekrar avcı
oldu. Avcı liderinin gözlerinin içine baktı. Lider yapma der gibi bakınca avcı
beklemeye başladı.”
“Bırak
kendi kendine konuşmayı. İçerde av kalmadı. Bizimkiler diğer avları
hallediyorlar. Sen bana yardım et. Biz şunları paketleyelim.” Dediğim sırada
Ömer Aziz, sırtımdan çekip “Ağır ol bakalım sen kimi paketliyorsun? “ dedi. O
sırada hızlı bir bilek hareketiyle Ömer
Aziz’in kolunu kavrayıp omuzundan destek alarak üzerimden aşırıp yere
fırlattım. Tam tekme atacağı sırada
polis çakarlarını andıran kırmızı lambalar siren eşliğinde yanmaya başladı.
Vatan
mikrofona yaklaşarak “Av bitmiştir. Eğer kendi aranızda kavgaya devam ederseniz
elektrikle müdahale edilecektir. Herkes yerdeki yeşil ok işaretlerini takip
ederek çıkışa yönelsin.” Dedi.
Yere serdiğim Ömer Aziz’in yakasından tutup “
Bu iş burada bitmez. Sonra yine
görüşeceğiz.” Diyerek Halit’e gidiyoruz işareti yaparak yürümeye başladım. Ömer
Aziz arkadaşlarını toparlarken Halit ve ben çıkışa epeyce yaklaşmıştık. Ekibin
kalanı bize katılarak beraber çıkışa
yöneldik. Son koridoru dönüp çıkış kapısına yöneldiğimizde bizi bekleyen bir
sürpriz vardı. Bütün ekip bu sürpriz karşısında mutluluktan havaya
uçacaktık. Çıkış kapısına Huruza
bağlamışlardı. Göğsüne bir kağıt asılmıştı. Kağıtta “Biricik kızıma ve
arkadaşlarına küçük bir hediye yazıyordu.”
Herkes
Huruza’nın üzerine çullanacaktı ama yaklaştıklarında yarı baygın olduğunu fark
ettik.
Ben
müdahale ederek “Acele etmeyin. Bu şerefsiz pislik bu haldeyken hiçbir keyif
vermez. Kendine gelsin herkes intikamını alacak. En son bana bırakacaksınız.
Benim Huruza şerefsizine verdiğim bir söz var. Keyifle o sözümü tutacağım.”
Dedim
Kılıç ve
ayı Memo Huruza yı bağlı olduğu kapıdan söktüler ve ikisi birer ayağından tutup
yerde sürüyerek götürmeye başladılar. Labirentten çıkınca dışarıda bizi
bekleyen iki tane siyah minibüs vardı. Vatan minibüslerin önünde bizi
bekliyordu.
Beni görünce yanıma yaklaşıp tebrik etti.
“Minibüsler sizi üsse götürecek. Bu arada sen de şu ilacı al. Sana verilen
Meth’in etkisini zayıflatacaktır. Birkaç saat dinlen seni bir yere götüreceğim.
Bir hayli
yorgundum, Vatan’ın verdiği ilacı alıp minibüse bindim. Sırtımı koltuğa
yaslayıp gözlerimi kapattım. Göz kapaklarımın altında Ateş’in fotoğrafı
resmedilmişti. Gözlerimi kapar kapamaz onu görmeye başladım.
Ateş Su’
nun ısrarlarına dayanamamış lunaparka
gitmeyi kabul etmişti. Ateş boğazı geniş gri bir tişört ve siyah kot pantolon
giymişti. Kısa kollu tişörtün kol kısımları Ateş’in kaslarını sarıyordu. Su
hayranlığını gizlemeye çalışarak Ataş’ e kaçamak bakışlar atıyordu. Su sürekli
konuşuyor Ateş ise beni düşünüyordu.
Kısa bir
yürümenin ardından lunaparka varmışlardı. Ateş cebinden bir miktar para çıkarıp
biraz bilet aldı. Su koşa koşa üzerinde büyük harflerle balerin yazan makinaya doğru gidince Ateş de mecburen
peşinden gitti. Su parmağıyla yukarıda çılgınca dönen makinayı göstererek “ilk buna bineceğiz.” Dedi.
Ateş
kafasını hayır anlamında sallayarak “Sen bin ben seni burada beklerim.” Dedi.
Su işi
çocukluğu vurup Ateş’in elinden tutarak balerine doğru çekiştirerek “Bana ne ya, mızıkçılık yok.
Bana söz verdin. Bir gün boyunca eğleneceğiz.”
“Kızım dur
çekiştirme. Ben buna binemem. Midem bulanır.”
“Ben
anlamam. Hiç bir şey olmaz korkma. Hadi ama erkek adamsın şu makinadan mı
korkuyorsun. Bak söz verdin. Erkek adam sözünü tutar” Dediği sırada Ateş’i
makinanın yanına kadar getirmişti. Ateş istemeye istemeye balerine bindi.
Güvenlik kemerleri bağlandıktan sonra makina yavaş yavaş hareket etmeye
başladı. Önce hafif bir şekilde dönerek yükselmeye başladı. Zamanla hızlanıp
hem yukarı aşağı hem de sağa sola sallanarak dönüyordu. Su ellerini havaya
kaldırıp deli gibi bağırarak sevinirken Ateş gözlerini kapatıyordu. Su Ateş’in gözlerini kapattığını görünce
dirseğiyle dürtüp gözlerini açsana. Mükemmel bir şey. İnsanın başı dönüyor.
Harika. “
Ateş
gözlerini açınca etrafındaki her şeyin hızla döndüğü fark etti. Midesinde
kramplar oluşuyordu. Ağzında ekşimsi bir tat oluşmaya başlamıştı. Bu kusmanın
habercisiydi. Ateş kusmamak için kendini zor tutuyordu. Balerin yavaşlayıp
durunca Ateş emniyet kemerini çözüp hızla koşmaya başladı.
Bir ağacın
dibine çöküp ağzında biriktirdiği ne varsa boşalttı. Böğüre böğüre kusuyordu.
Su koşarak gidip iki üç tane yarımlık su getirerek Ateş’e uzattı. Ateş bir
yandan kusuyor diğer yandan Su bakmasın
diye arkasını çeviriyordu. Su elindeki
su şişesini açıp Ateş’ in kafasından aşağı yavaş yavaş dökerek bu iyi gelir.
Birazda yüzüne dökelim” diyerek avucuna su alıp Ateş’in yüzüne sürdü. Ateş su
şişesini alıp ağzına boca ederek gargara yapıp ağzını temizledi. Kalan suyu da
yüzüne çarpıp yüzünü yıkadıktan sonra “Ben sana demiştim midem bulanır diye.
Sabah hazırladığın kahvaltının hepsini geri çıkardım. Şimdi sıra bende korku
tüneline gireceğiz.”
Su bir iki
adım geriye doğru giderek “Yoo hayır. Orası olamaz. Benim karanlık fobim var.
Ayrıca kapalı alanda kalma korkusu da var. Yani başka bir şey seç.”
Ateş
hayatının tercihini yapıp kendine bir çizgi çizmişti. Onun dışına kalan bizler
ise çizgimize bir daha hiç girmedik.
KIZIL GÖK
teşkilatını anne ve babamın olduğu mekana baskın yapıp Suzan dahil herkesi
öldürdüler. Anne ve babam ekibiyle beraber kahramanca çatıştılar ve kahramanca
öldüler.
KIZIL GÖK
sadece onları yok etmedi. Aynı zamanda benim ve Ömer Aziz’in ekibini de yok
etti. Beni neden öldürmediler bilmiyorum. Kızıl Gök’ten sağ kurtulmayı Başaran
sadece iki kişi vardı. Biri Halit diğeri Ömer Aziz.
Ömer Aziz
omuzuna büyük bir yük aldı. O yükün adı Elfida Arslan.
Anne ve
babamı kaybettiğimi öğrenince aklımı yitirdim. Bu sefer gerçekten çıldırdım.
Kaç defa ölmeyi denedim. Her seferinde Ömer Aziz kurtardı.
Bir gün
bir şey oldu. Karşıma cadıya benzer bir kız çıktı. İşte o kız anne ve babamın
intikamını almam için beni tekrar hayata bağladı.
İntikam
maceramı başka bir zaman başka bir yerde anlatacağım. Şimdilik bu kadar.
Kırmızı Eldiven’in son adamı ölmeden kırmızı Eldiven bitmez.
Yorumlar
Yorum Gönder