Kayıp ruhlar lisesi ESARET 21

 

Annem kulağının duyduğuna inanmak istememişti.

 

-Arslan ailesinden derken neyi kastediyorsun?  Aziz, benim bildiğim senin hiç akraban yok. Yok değil mi?

 

Annem söylediklerini kekeleyerek söylemişti.

 

 Babam anneme şaşırmış bir şekilde  bakarak  “Saçmalama, benim bir kızım bir de psikopat karım var. Başka da kimsem yok.  Konner şerefsizi, her şeyi bıraktın fitneliğe mi başladın? “ dedi.

 

 

 

O sırada  sandalyede oturan Ömer Aziz, ayaklarıyla güçlü bir şekilde sandalyenin eski arka ayaklarına vurdu. Vurur vurmaz da  sandalyenin ayakları parçalandı. Sandalyenin ayakları parçalanınca, Ömer Aziz sırt üstü benim üzerime   düştü. Hiç vakit kaybetmeden seri bir hareketle takla atıp boynundaki havludan kurtuldu. Ben ve Ömer Aziz, ayağa kalkıp karşılıklı olarak bir birimize bakmaya başladık.  Gardını almış hamle yapmak için Ömer Aziz’in zayıf noktasını bulmaya çalışıyordum.

 

 

 

 Ekranı izleyen Konner “Beni iyi dinleyin. Evet, bu gün Arslan ailesinden biri ölecek. Ya Elfida Arslan ya da Ömer Aziz Arslan. Yanlış duymadın Çöpçü. Bu iki çocuğundan biri ölecek. Eğer bunlar birbirini öldüremezse, onları dışarıda bir timim bekliyor. Emir verdiğim anda ikisini birden öldürecekler. Çok şanslısınız her şeyi an be an canlı olarak izleyebileceksiniz. “ dedi.

 

Annem patlamak üzere olan bir volkan gibi olmuştu. Gözlerinden ateşler saçarak babama bakmaya devam ediyordu.

 

-         Çöpçü, ne diyor lan bu? Ne çocuğu? Sakın bir hata yapıp beni aldatmış olmayasın? 

 

Annem sanki konuşmuyor da kelimelerle babama ateş ediyordu.

 

 Evde vazoyu kırıp suçlulukla bakan çocuklar misali babam, kafasını önüne eğip hiç konuşmadı.

 

Babamın suskun hali annemi iyice çileden çıkardı.” Lan oğlum susma. Desene benim oğlum değil, olması da  imkansız. Ben Sıla’dan başkası ile birlikte olmadım, olmamda. “ diye bağırdı.

 

 Babamın çaresiz kalışı, kızının ve oğlunun hayatlarının tehlikede oluşu, sinirlerini iyice zorlamıştı. Göz kapakları hızlıca açılıp kapanmaya başlamıştı. Vücudu titriyor, kolları kasılıyordu. Tüm gücünü kollarına verip bağlı olduğu zincirlerden kurtulmaya çalışıyordu. Zincirlerin bağlı olduğu kazıklar yerinden oynuyordu. Annem ve babamı tanıyan diğer insanlar bilirler ki eğer babam krize girerse ona bulamamak lazım. Kriz belirtileri de gün yüzüne çıkıyordu.

 

Babamın kendinden geçip, krize girmeye başladığını gören annem  daha fazla konuşup babamı tahrik etmek istemedi. Annem, babamın kriz geçirdiğinde neler yaptığına defalarca şahit olmuştu.

 

 Mistir Konner “Bekleyip sizin kavganızı seyretmek isterdim lakin daha önemli işlerim var. Unutmayın o mekandan sadece bir evladınız sağ çıkacak.” Diye gülerek işkence odasını terk ediyordu. Odadan çıkarken bekleyen adamlara “Bunları diğer ikisinin yanına koyun. Ekrandan izlemeye orada devam etsinler.” Diyerek gitti.

 

 Annemi bir tela ve  korku sarmıştı. “Babam bu haldeyken zincirlerini çözerseler  hepsini öldürür. Ama oradan çıkmak imkansız, her halükarda vururlar.” Diye içinden düşündü.

 

 Mistir Konner’ın emriyle iki kişi babamı hücreye götürmek için zincirlerini çözdükleri sırada beş kişi de ellerinde elektro şokla bekliyorlardı. Onların yanı sıra bütün koridorlarda plastik mermi ve gerçek mermiler atan silahlarla bekleyen onlarca koruma vardı.

 

 

 

     Babam düşünme evresini çoktan geçmişti. Bu saatten sonra önüne tren gelse düşünmeden ona kafa atardı. Elleri çözüldüğü anda avının üzerine atlayan bir aslan gibi ellerini çözen iki korumanın üzerine atladı. İkisinin de boyunlarını kolları arasına almış güçlü kaslarıyla sıkıyordu. Kolları arasındaki korumaların yüzleri morarmış, boş boş çırpınarak can verdiler. Diğer korumalar elektroşok tabancalarıyla babama ateş edip durdurmaya çalışıyorlardı.

 

Babam kolları arasında can veren iki korumayı bırakıp, vücuduna saplanan elektroşokun kancalarını çıkararak karşısındaki korumaların üzerine doğru yürüyordu. Sanki saplanan her şok dalgası ona ekstra güç veriyordu. Vücuduna aldığı elektrik onu etkilese de girdiği krizden dolayı acı hissetmiyordu.

 

 Korumalar şaşkın bir şekilde elektro şok tabancalarını atıp plastik mermi atan silahlarıyla ateş etmeye devam ettiler çünkü Konner’dan habersiz babamı öldürmek istemiyorlardı. Vücuduna isabet eden plastik mermilerden dolayı sarsılıyor ama yürümeye devam ediyordu. Gücü iyice tükenmiş lakin içindeki öfke ona ekstra güç veriyor gibiydi. Zaten krize girdiğinde gücünün tamamını yitirene kadar devam eder sonrada bir yaprak gibi yere yığılırdı.

 

Korumalara iyice yaklaşınca, birinin silahını alıp kasıklarına tekme vurdu. Tekme darbesiyle yere doğru eğilen korumanın ense köküne elinde ki silahın kabzasıyla sertçe vurduğu sırada diğer dört koruma  etrafını sarmış yumruk ve tekmeler ile etkisiz hale getirmeye çalışıyorlardı.

 

 Annem içinden dua ederek “Allah’ım inşallah Aziz’i vurmazlar. Bir an önce gücü tükenmeli yoksa onu durdurmak için vurmak zorunda kalacaklar.” Diyordu.

 

 

 

     Kardeş olduğumuzdan  habersiz  ben ve Ömer Aziz kapışırken dışarıda daha büyük bir tehlike bizi bekliyordu. İkimiz de çok iyi dövüşüyor bir türlü yenişemiyorduk. Benden bir iki yaş küçük olmasına rağmen tekniği ve gücü gayet iyiydi.

 

  Fırsatını yakaladığım anda karın boşluğuna sert bir tekme atarak benzin dökülmüş arabanın üzerine fırlattım Ömer Aziz’i. Ömer Aziz seri bir hareketle cebinden çakmağı çıkarıp “Yaklaşma yoksa yakarım.” Diyerek çakmağı çaktığı sırada  çakmağı elinden kurtarmak için tekme savurdum.

 

  Bir saniyelik gecikmemle, yanan çakmağa vurduğum tekme sonucunda çakmak havalandı. Çakmak havada döne dönene uçuyordu. Ben ve Ömer Aziz havada yanarak dönen çakmağa bakıyorduk. Çakmak arabanın üzerine düştüğü anda araba benzinin etkisiyle alev alarak parlamaya başladı.

 

Ateş kısa bir sürede  arabanın her yanını sarmıştı. Ben ne yapacağını bilemez bir vaziyette ateşi söndürebilmek  için sağa sola bakıyordum. Arabanın içindeki kişi ateşler içinde kalmış yanıyordu.  Ömer Aziz’i boğmak için kullandığım havluyla söndüremeyeceğim ateşe yaklaşmaya çalışıyordum.

 

Ömer Aziz tekrar eline aldığı silahını bana  doğrultup “Boşuna uğraşma, o ateş sönmez. Şimdi akıllı ol ve şu sandalyeye efendi efendi otur.” Dedi.

 

  Öfkeli  bir şekil de Ömer Aziz’in üzerine yürürken “Lan oğlum sen bittin. O arabadaki kimdi? “ diye bağırdım. 

 

Ömer Aziz, ayaklarımın öneme ateş ederek “Bir adım daha atma şerefsizim acımam vururum.”

 

 

 

“Vurmazsan şerefsizsin lan. Arabadaki kim, kim? “

 

 

 

“Öfke yani namı diğer Fatih.”

 

 

 

“Hasss... harbiden Fatih mi?” diyerek, Fatih’in arabada can çekişmesini seyretmek için arkamı dönüp yanan arabaya baktım. O şerefsizin can çekişmesini zevkle izlerken, Ömer Aziz fırsattan yararlanarak hızla yaklaşıp, silahın kabzasıyla enseme sertçe vurdu.

 

 “Evet o yanan  Fatih şerefsizi. Huruza ya yalan söylemiş. Seni ve Ateş’i öldürdüğünü söylemiş. Zaten boşuna yaşıyordu.”

 

Dediklerini hayal meyal hatırlıyorum. Bir de beni sürükleyip sandalyeye oturttuğunu hatırlıyorum. Sonrasında bayılmışım.  

 

 

 

Kendime gelmeye  başladığımda, Ömer Aziz artık araba denemeyecek o hurda yığınının üzerindeki son alevleri söndürmeye çalışıyordu. O hurda yığını artık Fatih’in demirden tabutuydu. Umarım bir daha canlanıp tekrar gelmez dediğimi hatırlıyorum.

 

 

 

 Ömer Aziz  yangın söndürme tüpleriyle kalan ateşi söndürdükten sonra  cep telefonu alıp masadaki dosyayı kurcaladı. Dosyada Melek ile ilgili kısmı bulunca oradan cep telefonu numarasını tuşlayıp arama tuşuna bastı. Telefon kısa bir süre çaldıktan sonra Melek telefonu açtı.

 

 Ömer Aziz “Abin yanın da mı?” diye sordu.

 

Melek “Sen kimsin?” diye karşılık verince Ömer Aziz benim   resmini çekip Meleğe yollayarak “Sana attığım resme bak ve telefonu abine ver.” Dedi.

 

Melek resmi görür görmez şaşkınlık ve üzüntü içinde resmi Ateş’e gösterip “seni istiyor” dedi.

 

 Ateş, beni öyle görünce öfkelenerek telefonu aldı.

 

“Kimsin lan sen ne istiyorsun o kızdan?”

 

Ömer Aziz, sakin bir ruh haliyle “ Şşş sakin ol bakalım. Eğer bu kızın yaşamasını istiyorsan, yarım saat için de atacağım konuma gel. Ha ekibini  de al gel. Yoksa biraz zor kurtarırsın kızı. “diyerek  telefonu kapattı.

 

Rehberden,  en güvendiği dostu sağ kolu Ejder’in numarasını seçip arama tuşuna bastı.

 

 

 

Ejder telefonu açar açmaz Ömer Aziz” Ejder ekibi topla mekâna gel. 20 dakikan var. Ha bu arada, sağlam gelin. Şenlik var “diyerek telefonu ikinci kez kapattı.

 

 

 

Neler olduğunun farkında olmayan yıldız timi, Ateş’in açıklama yapmasını bekliyordu. Ateş ise yıldız timinin açığa çıkmasını ve tehlikeye girmesini istemediği için  tek başına beni  kurtarmak istiyordu. Melek ısrarla Ateş’e sorular sorunca Ateş söylemek zorunda kaldı.

 

“Arkadaşlar Elfida ‘yı itin biri kaçırmış. Ben kurtarmaya gidiyorum.”

 

Bunu duyan Beton Uğur “Liderimiz tehlikedeyse biz burada boş boş duramayız. Biz de geliyoruz” dedi.

 

 Halit, Uğur’ u destekleyerek “Uğur haklı, tek başına gitmen riskli. Tuzak olma ihtimali yüksek. “ dedi.

 

Ateş “Ekibi riske atamayız. Ben hallederim.” Diye konuşurken Afkan Sado, Ayı Memo ve Halit çoktan silahlanıp arabalara doğru gidiyorlardı.

 

 Afgan Sado “Siz ne duruyor? Elfida başkanın zor vaziyet. Hadi durmak öyle yok hadi hadi.” Deyince Ateş “ İnatçı herifler. Hadi o zaman vakit kaybetmeyelim.”

 

 

 

 

 

Maskeli ve savcı Zeynep, toplantı odasında hararetli bir  şekilde Babam ve ekibini nasıl kurtaracaklarının planını yapıyorlardı.

 

 Savcı Zeynep” Efendim, Kuzey Irak’tan bir haber geldiğin de orada ki özel harekâtçılardan, bizimkiler aracılıyla ricada bulundum. Yardım edecekler. Büyük ihtimal Aziz komutan ve ekibi hala orada. Tekrar yerlerini değiştirmeden onları kurtarmamız şart. “ dedi.

 

 Maskeli Cellad “ Haklısın bir an önce bir operasyon yapmamız gerekiyor. Aynur komutanı ekibiyle o bölgeye gönderdim. Aynur komutan ve ekibi yeterli değil. Özel harekâtçıları karıştırmak doğru olmaz. Yıldız timi henüz hazır değil. Bu sebeple, sana vereceğim listedeki ekibi kısa sürede toplayıp bölgeye sevk et. Komutanları olarak da Kayıp ruhlar lisesinde bulunduğum süreçte bana yardımcı olan Çınar’ hocayı seçiyorum. Artık sahaya dönme zamanı geldi. Diğer uyuyan hücreleri de uyandır. Kısa sürede sessiz bir şekilde bu operasyon yapılsın.”

 

 

 

“ Emredersiniz efendim. Tim yarına yola çıkacak şekilde hazır olur. Ben vakit kaybetmemek adına izinizi istiyorum. “

 

 

 

“ Gidebilirsin. Çıkarken söyle Suskun’u göndersinler. “ dedi ve sol duvarda ki tabloya doğru yöneldi. Tabloyu kaldırıp arkasında duran kasanın şifresini girerek kasayı açıp içinden bir dosya çıkardı. Kasayı tekrar kapatıp tabloyu yerine koyduğu sırada içeri Suskun girdi.

 

 Cellad “ Dosyayı Suskun’a uzatarak “Bunu yakın takibe al. Zamanı geldiğinde bu kişiyi bana getirmeni isteyeceğim o zamana kadar araştırmanı yap. Ne yer ne içer? Ne işlerle uğraşıyor, ne alıyor ne satıyor? Bağlantıları kimler, her şeyi öğren.” Dediğinde Suskun dosyanın ilk sayfasını açmıştı bile.

 

İlk sayfada Ömer Aziz’in sayfayı kaplayan fotoğrafı vardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2