Kayıp ruhlar lisesi ESARET 19

 

 

“Mezarcı nerede?” işte bu soru gerçekten beni şaşırttı. Evet, birçok suçtan sorgulama bilirdim. Hatta Kırmızı Eldiven hakkında sorgulanabilirdim ama böyle bir soru karşında gerçekten şok oldum.

 

Yaklaşık beş yıldır hiç kimse babama mezarcı demiyor. Bu demek oluyor ki bu soruyu soran velet en az beş yıl öncesine ait bir dava güdüyor. Anladığım kadarıyla da babam hakkında pek bir şey bildiği yoktu.

 

 

 

Adını henüz öğrenemedim yabancı, babamı sorduğuna göre pek de yabancı sayılmazdı. Gözünü bile kırpmadan sapığı parçalara ayırması ne kadar ciddi ve tehlikeli olduğunu anlamam için yeterliydi. Sorduğu sorulara cevap almadan beni bırakacak bir tipe benzemiyor. Yapacak tek şey kalıyordu o da bağlı olduğum iplerden kurtulup neler olduğunu anlamak.

 

 

 

Yabancı ses tonunu artırdı.

 

-Sana diyorum Mezarcı nerede?

 

Bağırırken jet taşını iyice yaklaştırdı.

 

-Bilmem, Mezarlıktadır her halde.

 

Gayet sakin bir şekilde cevapladım.

 

 

 

Bir insan ne kadar çok sinirlenirse o kadar fazla hata yapmaya müsait olur. Benim sakin davranışlarım onu daha da tahrik ediyordu. Gerçi benim yaptığımın tehlikeli bir kumardan farkı yoktu ama o riske girip blöf yapmaktan başka çaren yoktu. Ayrıca daha önce de birçok kez riskli işlere girdiğim için riski göze almam benim için çok kolaydı. Bu sebeple hayatımı riske atıp yabancıyı sinirlendirerek hata yapmasını sağlamaya çalıştım. Çalışmalarım bir nebze sonuç vermiş olacak ki elinde ki jet taşını masaya bırakıp hızla bana doğru gelerek yüzümü yumruklamaya başladı.  Yüzümü boks çuvalı yerine koyup yumruk atarken, ardı ardına sorularını yineliyor cevap alamayınca daha da öfkelenip vurmaya devam ediyordu. Vurmaktan yorulunca masaya doğru ilerledi.

 

-Bana bak kızım, benim zamanım çok. İstediğim soruların cevabını almadan seni bırakmam. Benim seninle işim yok. Sorularıma cevap ver seni serbest bırakayım.

 

Konuşurken  masadan su şişesi ve bir parça bezle alıp yanıma geldi.

 

-Mezarcı diye birini tanımıyorum. Ayrıca tanıyor olsam bile sana bunu söylemem. Hem bu Mezarcı yı niye arıyorsun ki?

 

Sorguda olan ben olmama rağmen benim de soru sormaya hakkım vardı. Soru sorarak niyetini anlamaya çalıştım.

 

 Elindeki beze su dökerken “Soruları ben soracağım sen cevaplayacaksın.” Diyerek ıslattığı bezi yüzüme bastırdı. Bezin üzerine diğer eliyle su dökerek “Mezarcı nerede? Onu nasıl bulurum?” diye sormaya devam etti. Ağzım ve burnuma uyguladığı baskıdan dolayı nefes alamıyordum. Babamı hayal edip bulunduğum ortamdan ruhen uzaklaşmaya çalışıyordum. Yabancının sesi kulağıma uğultu bir fısıltı gibi geliyordu. Islak bezi yüzümden kaldırdığında, vücudumdan eksilen oksijeni tamamlamak için hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladım. Hızlı nefes alırken öksürüklerle az kalsın tıkanıyordum. Nefes alış verişim düzene girince, yarılmış kaşım ve patlak dudağımın acısı ile gülümsemeye çalıştım. Ağzıma lan tadı geliyordu.

 

-Bu basit numaralarla beni konuşturamazsın. Gerçi ne yaparsan yap beni konuşturamazsın. Boşuna uğraşma öldür beni gitsin.”

 

Dedim, ağzımda biriken kanı yabancıya doğru tükürerek.

 

 

 

Yabancı göreceğiz bakalım konuşuyor musun, konuşmuyor musun? Bakalım sevdiklerin zarar görünce de aynı fikirde olacak mısın?” diyerek masadan bir çekiç aldı.

 

Lüks arabaya doğru yürümeye başladı. Şoför koltuğunun bulunduğu kısımdaki kapının camına çekici sertçe vurunca kapı camı paramparça oldu. Arabanın içinde yüzünü görmediğim için  tanıyamadığım biri vardı. Arabadaki kişinin kafasına siyah çuval benzeri bir şey geçirilmişti. Kafasını sağa sola sallayarak inliyordu. Ağzını da bağlamış olacak ki konuşup  bağıramıyordu. Arabanın bagajını açıp bir bidon çıkardı. Bidonun içinde ki sıvıyı arabanın üzerine doğru dökmeye başladı.

 

“Elfida Arslan, eğer Mezarcı’nın yerini söylemezsen, arabanın içinde bulunan çok sevdiğin bir insan canlı canlı yanarak ölecek. Hem de sebebi sen olacaksın.” Diyerek sıvıyı dökmeye devam ediyordu. Kokudan anladığım kadarıyla, bidonda ki sıvı benzini.  Arabanın içindeki kişinin kim olabileceği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Tahmin de yürütemiyorumdur. Hiç bir şekilde anlaşılmıyordu. Hatta, arabada ki kız mı erkek mi o bile belli olmuyordu. Bu yabancı beni nerden tanıyor? Sevdiğim insanları nasıl biliyor? Beynim allak bullak oldu bir anda. Arabadaki ya Ateş’se. Gözlerimin önünde canlı canlı yanmasına nasıl dayanırım. Ateş olmasa bile ekipten kim olursa olsun yine de razı olamam. Fakat hiç bir koşulda babamı da satamam. Bu şerefsiz yabancı haddini aştı. Artık bir şeyler yapmak için geç bile kaldığımı düşünerek “Dur... Tamam ne öğrenmek istiyorsan söyleyeceğim. Benim yüzümden kimseye zarar verilmesine izin veremem.” Diye bağırınca elindeki bidonu yere bırakıp yanıma doğru yürümeye başladı. “Aferin, madem konuşacaktın. Neden beni bu kadar yordun. Söyle bakalım Mezarcı nerede? “ diye sorarken masanın yanındaki boş sandalyeyi alıp karşımda oturdu. Bir yandan ellerimin bağlı olduğu ipleri açmaya çalışırken diğer yandan oyalama taktiklerine başladım.

 

“ Sana her şeyi söyleyeceğim yalnız çok merak ediyorum. Senin gibi birinin Mezarcı ile ne işi olur ki? Ne yapacaksın Mezarcı’yı?” diye sordum.

 

 

 

Sert bir şekilde gözlerimin içine bakarak “Öldüreceğim” dedi. Bu kelimeyi söylerken tüm kalbiyle inanarak söylediğinden hiç şüphe duymadım. Lakin daha ergenlikten yeni çıkmış bir gencin babamı öldürme hayalini kafasına sokması, bana çok komik geldiği için kendimi tutamayarak sesli bir şekilde güldüm.

 

 

 

-        E tabi, hayal kurmakta güzel. Sen mi Mezarcı’yı öldüreceksin? Lan oğlum sen daha ona yaklaşmadan onun gölgesi seni yok eder. Anladığım kadarıyla sen gerçekten de Mezarcı hakkında bir şey bilmiyorsun. O süper güçlere ihtiyacı olmayan bir süper kahraman.”

 

 

 

-Orası hiç belli olmaz. Sen yerini söyle. Gerisi benimle onun arasında.

 

 

 

-Kaç kişilik bir ekiple saldırmayı düşünüyorsun?

 

 

 

-Ekip mi o Mezarcı itini öldürme şerefini kimseye bırakmam. Onu kendi ellerimle acı çektirerek öldüreceğim.

 

 

 

-Sensin it, doğru konuş. Ben sana gösteririm babama it demeyi (bunu içimden söyledim) . Senden önce onu öldürmek isteyen bir sürü kişi var. Sana sıra gelmez.

 

 

 

-Ben sıra bilmem. Sen bana Mezarcı’nın adresini ver. Sonrada onu kimler öldürmek istiyor onların ismini. Ben önce onu öldürmek isteyenleri öldürürüm. Sonrada büyük bir zevkle Mezarcı’ yı.

 

 

 

-Vay koçum benim. Sen nerenin süper kahramanısın? Bu kafa güzelmiş. Ne içip de bu kafaya sahip oldun. Bana da söyle arada lazım oluyor.

 

 

 

-Kes tıraşı, fazla konuştun. Mezarcı nerede?

 

 

 

-Mezarcı nerede mi? Mezarcı Huruza denen bir mafya babasının elinden. Huruza eski bir komiser. Bir süre devletin istihbarat ve gizli timlerini yönetti. Huruza Mezarcı’yı ve ekibini Amerikalılara verdi.

 

 

 

-Bana tam adresini söyle nerede ?

 

 

 

-Lan sen ciddi misin? Bu Mezarcı ne yaptı sana ki bu kadar öfkelisin ona?

 

 

 

-Burnunu her şeye sokma . Peki bu Amerikalılar neden esir tutuyorlar?

 

 

 

-Ya muhabbet güzel de benim tuvaletim geldi ayrıca karnım acıktı.

 

 

 

-Tuvalet ve yemeği hak etmelisin.

 

 

 

-Hak etmek mi? Saçmalama altı üstü tuvaletimi yapmama izin vereceksin ve bir parça ekmek vereceksin. Hem sorduğun sorulara da cevap veriyorum. Bence hak ettim.

 

 

 

Bu çakma süper kahraman tava geldi. Şu ellerimi bi çözsün ben biliyorum ona yapacağımı. Belki öttüğümü ve her şeyi anlattığımı düşünüyorsunuz ama benim de bir taktiği var.

 

 

 

Ultra yürek yemiş, çakma süper kahraman biraz düşündükten sonra bağlı olduğum sandalyenin arkasına geçip belinden bıçağını çıkardı. Bıçakla önce ayaklarımın sonra da ellerimin bağlı olduğu ipleri kesti. Hiç bir tedbir almaması beni şaşırttı. Ellerimi ve ayaklarımı çözdükten sonra elinde ki bıçağı seri bir şekilde masanın üzerine fırlattı. Elinde hiçbir silah yoktu ve beni bağlayan ipleri çözdü. Sanırım tahmin ettiğim kadar zeki biri değil. Parmağını sol tarafta duran bir kapıya doğrultarak “lavabo orada, git işini hallet ve tekrar seni bağlamam için bu sandalyeye otur. “ dedi büyük bir özgüvenle. Harbiden salak olmalı diye düşündüm.

 

Söyleyeceklerini yapacağıma inancı tamdı. Yabancının kendine olan özgüveni beni aşırı etkiledi. Benim bilmediğim ve onun bildiği ekstra güvenlik önlemleri mi almıştı da böyle rahat davranıyordu anlayamamıştım. Bu davranışının kafamı karıştırmasına izin vermemeliydim ama düşünmeden de duramıyordum.

 

Ellerim ve ayaklarım çözüldükten sonra ayağa kalktım. Önce uyuşmuş boynumu, daha sonra bileklerimi kütlettim. Ayaklarımı ve kollarımı biraz salladıktan sonra yabancının gözlerine bakarak “Seni öldürmeden önce merak ettiğim iki sorunun cevabını öğrenmek istiyorum. Birincisi adın ne ikincisi de yakmaya çalıştığın kişi kim?” diye sordum. Gözlerini gözlerimden kaçırmadan alaycı bir yüz ifadesi takınarak “Git tuvaletini yap ve söylediğim gibi sandalyeye otur. Ellerini çözdüğüm için beni pişman etme.” Dedi ciddi bir ses tonuyla konuşarak.

 

Bu çocukta anlamadığım bir gizem vardı ama ne olduğunu çözemiyordum. Çok farklı biri ve gözü kara. Neredeyse sıfır korkuya sahip. Cesaretinden etkilemedim desem yalan olur. Ahmaklar, cahiller korkusuz olur derler. Bu hem ahmak hem cahil. Aziz Arslan ve Elfida Arslan’ı tanımıyor ya da tanıdığını sanıyor. Birileri bizim hakkımızda eksik ya da yanlış bilgi vermiş olmalı. Bu ahmak Arslan ailesine bulaşacağına trene kafa atsa veya ayılar ile aynı kafeste olsa daha az acıyla öleceğini bilmiyordu.

 

 

 

 

 

 

Halit, Afgan Sado, Ayı Memo, Beton Uğur ve Kılıç görevlerini bitirdikten sonra benim ve Buse’nin mekana gelmesini bekliyorlardı. Tabi benim yakalandığından haberleri yoktu. Karargahta canları sıkkın bir şekilde otururken kapı açıldı. Melek ve minik Cellat içeri girdi. Minik Cellat, Beton Uğur’a doğru “Babaaa” diyerek koşup boynuna sarıldı. Uğur Minik Cellat’ı kucağına alıp sevinçle öperek “Bu ne güzel sürpriz. Yakışıklı oğlum ve güzeller güzeli annesi gelmiş.” Dedi sevinçle.

 

Kılıç, minik Cellad’ı sevmek için Uğur’un kucağından aldı. Uğur Melek’e sarılarak “Melek’im hoş geldin. Hayırdır hangi rüzgar sizi buraya getirdi” diye sordu. Melek kaşları ile Cellat’ı gösterip “Babam.. babam.. Diye tutturdu. Ben de izin aldım getirdim.” Diye cevap verirken ekibin diğer üyeleri minik Cellad ile oynuyorlar.

 

Melek “Hey buraya bakın. Size daha büyük bir sürprizim var ama ekibin bayan üyelerini göremiyorum. Elfida ve Buse neredeler?” diye sordu merakla. Cevabını bilemedikleri soru karşısında suskun kalan ekip üyelerinin diyebilecek bir sözleri yoktu.

 

 Halit “Onların zorlu bir görevi vardı. Sanırım henüz bitiremediler. Biz de onları bekliyoruz.” Diyerek cevapladı.

 

 Melek “O zaman onlar sürprizimi sonra görürler.” Diyerek iki parmağını ağzına götürüp kapıya bakarak ıslık çaldı. Kısa bir müddet sonra kapının arasında Ateş belirdi.

 

 

 

Yapılan işkencelerle zayıf düşen bedeninden eser kalmamıştı. Kurşun yaraları tamamen iyileşmiş sadece yara izleri duruyordu. İyi bir bakımla eski gücüne kısa sürede kavuşmuştu. Önce Beton Uğur ile sıkıca sarıldılar. Daha sonra sırasıyla tüm dostlarını kucaklayıp hasret giderdi Ateş.

 

 

 

Minik Cellat Halit abisinin elini bırakıp Ateş’e doğru koştu. Ateş minik Cellad’ı kucaklayıp dostları ile muhabbet ederken gözleri Elfida ‘yı arıyordu. “Bizim deli kız nerede?” diye sordu.

 

Beton Uğur gülerek “ Zorlu bir görevleri vardı. Sabret birazdan gelirler.” Diye karşılık verdi.

 

 

 

Öte yandan ölüm melekleri, Didem ve Çiğdem, Sansar Kenan’dan gelecek haberleri dört gözle bekliyorlardı. Sansar Kenan, Didem’i arayarak kamyonun elli metre uzağında Çınar ağacının altında beklediğini söyledi. Didem hiç beklemeden telefonu kapatır kapatmaz kamyonun arka kısmından inip Sansar Kenan’ın beklediği Çınar ağacının yanına gitti. Sansar Kenan elinde ki dosyayı uzattı. Didem tam dosyayı almak için uzandığı anda Sansar dosyayı geri çekerek “Bu dosyayı aldıktan sonra çok büyük bir belaya bulaşmış olacaksınız. Bu dosya diğerlerine hiç benzemiyor. Araştırmayı derinleştirdikçe öğrendiğim şeyler beni çok ürküttü. Sana demem o ki bu dosyayı alırsan ikizinle vedalaş. İkinizin de yaşayacak fazla ömrü olmayacak. “ dedi tedirgin bir şekil de dosyayı elinde sallayarak.

 

 Didem’in yüzünde korkuya dair hiç bir belirti yoktu aksine Sansara sinirlendiği için kaşlarını çatmıştı.

 

-Çok konuşma ver şu dosyayı.

 

Sansar’ın elinden dosyayı hızla çekip aldı. Diğer elinde ki para dolu zarfı Sansar’a fırlatarak “ kaybol buradan ödlek. “ diyerek Kamyona doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.

 

 

 

   Sansar Kenan aldığı paraları sayarken kendi kendine “Bende sizi akıllı sanıyordum. Eceli gelen köpek misali cami duvarına işiyorlar haberleri yok salakların. Ulan aklı başında biri Kırmızı Eldiven örgütüne düşman olur mu? “ diyerek Ölüm Meleklerine acıyordu.

 

 

 

Didem elinde dosya ile kamyonun arka kısmında ki salon bölümüne geçip kanepenin önünde ki sehpaya dosyayı bıraktı. Kahve makinesini çalıştırmak için fişini taktı. Silahını temizleyen Çiğdem” Sansar ekstra bir şey söyledi mi? “ diye sordu. Didem Sansar’ın konuşmasını ciddiye almadığı için” Boş boş konuştu. Kahve.. “diyerek elinde ki kahve kupasını gösterdi. Çiğdem içerim manasında başını sallayarak cevapladı. Didem hızla ısınan sıcak suya kahveleri katarak kupaya doldurdu. Çiğdem in kahvesini verdikten sonra deri döşemeli kanepeye oturup sehpanın üzerinde ki dosyayı açtı. Dosyadaki bilgilere baktıkça işin ciddiyetinin farkına varıyordu. Çiğdem in gözlerinin içine bakarak “Aşırı korunaklı bir mekan, koruma sayısı çok fazla. Ayrıca bize verilen listenin tamamı bu mekanda kalıyor.” Dedi.

 

 

 

Çiğdem sevinerek “Ee iyi işte bizi uğraştırmayacaklar. Tek kalemde hepsini yok edeceğiz.” Diyerek temizlediği silahı bırakıp mekanın krokisini görmek için Didem’e yaklaştı.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2