Kayıp Ruhlar lisesi ESARET 5

 Esaret 5


 

Beni duvara çarpınca kafa sert bir darbe aldım. Adeta yıldızları gördüm desem yeridir. Yıldızlar tam kaybolurken, Teoman karın boşluğuma postalıyla sert bir tekme attı. Yıldızların yerini kelebekler aldı. Yok yok kelebek değil güve desek daha yerinde bir tabir olur. Çünkü kelebekler heyecanlanınca karnınızda uçuşurlar. Benim karnımda uçuşanlar kelebek olamaz olsa olsa güve ve ya kıl kurdu. Hepsini bir çırpıda kustum. Gri kanatlarıyla ağzımdan çıkıp uçuş aya başlamışlardı.

O sırada Teoman’ın kalın ve gür sesi kulağımda çınladı. Metalin metale çarptığında çıkardığı sese benziyordu.

-Sayende zengin biri olacağım. Kusura bakma güzelim sen fazla bile yaşadın. Senin ölümün benim yeniden doğuşum olacak.

Konuşurken yeni yeni güveler mideme katmaya devam ediyordu.

Teoman iki metreye yakın boyu iri vücutlu kaslı yapısıyla neredeyse benim üç katımdı. Yumruklarının balyozdan farkı yoktu.

Aldığım darbelerle acılar içinde kıvranırken, cenin pozisyonuna geçerek darbelerin şiddetini azaltmaya çalıştım. Teoman'ın sadistçe vuruşlarına karşılık veremiyordum, vermek istemiyordum. Bir yerden sonra insan pes ediyor. Bir amaç ve ya umut olmayınca savaşacak bir sebep bulamıyorsun.

 Hissizleşmiş, açı bile çekmiyordu. Teoman beni oturur pozisyona getirirken, babamı hayal ediyordum.

 

Babam karşımdaydı. Ellerimi babamın sakalları arasında gezdiriyor yavaşça okşuyordum. Babam benimle konuşuyordu.

-Düşmanlarınız Halit gibi olmaz. Her zaman güçlü ve uyanık olmalısınız. Hayatınız size ait. Kimsenin hayatınıza müdahale edip sizi incitmesine, üzmesine ve yönlendirmesine izin vermeyin. Eğer siz kendinizi sevmez, kendinize değer vermez ve kendinize saygı duymazsınız kimse size değer verip sevmez saygı da  duymaz. Yaşatmak için yaşayacaksınız. Sizin hayatınız sadece sizin değil. Siz yaşadıkça zulme uğrayacak çocuk sayısı azalacak. Sadece çocuklarda değil. Nerede bir zulüm görürseniz kadına yaşlıya erkeğe veya hayvana, yardımına siz koşacaksınız. Sizin yaşamanız onlar için önemli. Bu sebeple her saniye tedbirli olun. Unutmayın düşmanınız sizin en rahat olduğunuz ve hiç beklemediğiniz bir anda gelir. Onun geldiğini fark ettiğinizde çok geç kalmış olursunuz. Önemli olan her an her düşmana hazırlıklı olmanız . Siz yaşayın ki zalimler zalimlik yaparken bir kez daha düşünsünler başlarına neler geleceğini. Sizin atacağınız her kırmızı eldiven, zalimlerin kalbine bir kılıç darbesi vurur. Yüreklerine korku salar. Siz yaşayın ki insanların içindeki seri katiller ölsün.

Bu konuşmayı yıllar önce yapmıştı ve bir daha aynısını yapıyordu. Babam haklıydı. Bizim hayatımız sadece bize ait değil. Başkalarının mutluluğu bizim yaşamamıza bağlı. Ben bunları düşündükçe içime bir enerji doldu. Güvelerin yerini kelebekler almaya başladı. “Yaşamam gerek, çocuklar için, mazlumlar için yaşamam gerek.” İşte bana yaşamak için bir sebep.

 

Teoman ,benim bileklerimi kesip intihar süsü vermek için cebinden jileti çıkardığı sırada hücre kapısı açıldı.  Ben o sırada içimdeki coşkuyla kendime gelmeye çalışıyordum. Teoman arkasını dönerek kimin geldiğine baktı.

-Kimsin sen nasıl girdin içeri?, diye sordu?

 Gelen kişi kızlar koğuşunda ki mahkumlardan Sena'ydı.

 

Sena "Ne oluyor burada? Çabuk uzaklaş kızdan" diye bağırdı. Teoman hızlıca ayağa kalkarak Sena'ya doğru hareketlenirken "Sen ne arıyorsun burada? Nasıl gelebildin buraya kadar?" diyerek Sena'yı yakalamak için jiletli eliyle hamle yaptı. Hiç beklemediği anda Sena seri bir hareketle Teoman’ın koluna bir tekme attı. Senanın attığı tekmeye ben bile şaşırmıştım. Sessiz sakin bir kızdı. Kimseyle konuşmaz, varlığı yokluğu belli olmayan türlerdendi.

Teoman'ın elin de ki jilet yere düşmüştü. Teoman diğer eliyle Sena'ya sert bir yumruk savurdu. Sena kafasını geriye doğru çekerek, Teoman’ın savunmasız kalan yüzüne boks tabiri ile sert bir kroşe vurdu. Kulak ve çene arasına gelen yumrukla yere serilen Teoman ayağa kalkmakta zorlanırken, Sena bir tekme de karın boşluğuna vurmak için ayağını savurunca Teoman ayağını tutup itekleyerek Sena'yı duvara çarptı. Yere düşen Sena'nın üzerine atlayıp boğazını sıkmaya başladı.

Teoman "Demek ki bu gece iki kişi ölecekmiş." diyerek tüm gücüyle sıkıyordu. Sena nefessiz kaldığı için kurtulma çabaları cılız çırpınışlardan öteye gitmiyordu.

 

" Hayıııır. Bu gece iki kişi değil bir kişi ölecek. Oda sensin, paranın esiri adi şerefsiz " diyerek yerden aldığım jilet ile Teoman’ın boynunda ince ve keskin bir yarık açtım. Eliyle hemen boynunu kapattı.

 

-        Beni bu küçük jiletin öldüreceğini mi sandın? İşte şimdi çok kızdım.

Bir eliyle boğazını tutarken ayağa kalkıp diğer eliyle bana yumruğunu savurdu. Seri bir hareketle geri çekilerek "Lan seni bu küçük jiletle mi öldüreceğimi sandın? Oğlum ben sana ne dedim. Seni çıplak ellerimle öldüreceğim." deyip jileti yere attım. Teoman’ın saldırılarını geçmişte aldığım yakın dövüş ve savunma teknikleriyle savuşturmayı başardım. Bana yaptığı her hareketi dalga geçerek savuşturup ona vurduğum her darbe onu biraz daha güçsüz bırakıyordu. Boğazından akan kan parmakları arasından sızarak gömleğinin göğüs kısmını kırmızıya boyamıştı.  Bana yaptığı saldırılar da onu iyice yormuştu.

 

-Hadi lan hadi. Kalıbının hakkını ver.

 

Diye bağırarak tahrik edip daha çok saldırmasını istiyordum. Artık attığı yumruklar rüzgarda savrulan yapraklar gibi şuursuzca savruluyordu.

 

 Sena ayağa kalktı. Teoman ikimizin ortasındaydı. Sena arkadan Teoman'ın sırtına sert bir tekme vurunca yere yuvarlanarak  önüme düştü.  Yere yüz üstü düşen Teoman'ın üzerine çıkarak sol kolumla kanayan boynunu sıkarken, sağ elimin parmaklarını gözlerine bastırdım. Teoman acı içinde bağırıyordu . Sena "Yeter bu kadar. Onu öldüreceksin." deyince  "Gebersin ." deyip gözlerine bastırarak parmaklarımla gözlerini oydum.

 

 Teoman yarı baygın yerde yatarken, Sena beni  üzerinden çekip almak istedi.  Sena'yı itekleyip "Bana yardım ettin, eyvallah. Ama bundan sonrasına karışma. Git buradan, senin de başın yanmasın." diye bağırdım.

 

Sena "Buna izin veremem. Eğer öldürürsen buradan çıkamazsın. " dedi. 

 

 Artık kontrolü kaybetmiştim. Sesimi yükseltip" Senden izin alan yok. Diktir git buradan. Git ve gardiyanlara haber ver.” Diye bağırdım.

 

Sena öfkeli  bakışlarımdan korkarak hızla çıkıp bağırmaya başladı. Üst kata çıktığında bir kaç gardiyanlar karşılaşıp durumu anlatmış. Koşar adımlarla hücreye doğru hareketlendiler. Hücre kapısına geldiklerinde kapı kilitliydi. İçerden kilitlendiği için açamıyorlardı. Uzun uğraşlar sonucunda kapıyı açmayı başardılar. İçeri girdiklerinde gördükleri manzara karşısında dehşete düştüler. Teoman'ın dilini ve kulakları artık onun bedenin bir parçası değildi. Pis kanıyla yazdığım  kırmızı eldiven yazısı hala bozulmamıştı ama harflerden kanlar aşağı doğru akıyordu. Teoman'ın kanı bütün hücrenin zeminini kaplamıştı. Onun için yapılacak hiç bir şey kalmamıştı.

 Gardiyanlar şaşkın şekilde bana  bakıyorlardı.  Kanlı işaret parmağımı gardiyanlara doğrulttuğumda parmak aralarımdan kan yere damlayarak  akıyordu.

 

Öfkemi kusarcasına  "Sırada ki gelsin." diye bağırdım.

 

**********

 

Bu kısmı sonradan öğrendim. Savcı Zeynep’in bana yaptığı iyiliği ömrüm boyunca unutmayacağım.

1 yıl öncesi de

Cumhuriyet savcısı Zeynep Saygın, bir çok komiser arasından özenle eleyerek seçtiği Sena komiseri beklerken, elinde Menderes Osmanlı'ya ait fotoğrafla yıllar 23 yıl öncesine bir yolculuk yapıp anılarını tazeledi.

 

Hafızasından hiç silemediği bir hatıraydı. Ailesi iyi  para karşılığında ayyaş Cemşit'e ikinci eş olarak verdiklerinde Zeynep 13 yaşında bir çocuktu. Cemşit henüz çocuk yaşta ki geline zorla sahip olmak istediği an yani gerek gecesinde ,Menderes Osmanlı gelip Zeynep’i kurtarmıştı. Sonrasında bozulan psikolojisini tedavi ettirip güzel bir eğitim almasını sağlamıştı. Cumhuriyet savcısı Zeynep Saygın, babası yerine koyup sevdiği, Menderes Osmanlı'dan yadigar kalan kırmızı eldiven örgütünün yok olmasına izin veremezdi. Kırmızı Eldiven' den büyük destek görmüş biri olarak , elinden geleni yapıp diğer yardıma muhtaç çocukların da yardımsız kalmalarını istemiyordu.

 

Acı hatırasına olan yolculuğuna son verip elinde sıkıca tuttuğu kalemi kırarken "Bu iş daha bitmedi. Huruza, sen kırmızı eldiveni bitirdiğini düşün. En beklemediğin anda küllerinden doğacak. Kırmızı Eldiven senin işini bitirecek. Kırmızı Eldiven yok olamaz. Daha kurtarılacak milyonlarca masum çocuk var. " diyerek istemsizce akan göz yaşlarını silerken kapısı çalındı. " Gir " dedikten sonra, koltuğuna iyice yerleşti.

 

 Sena komiser içeri girerek " Efendim beni çağırtmışsınız. " diyerek ayakta beklemeye başladı. Savcı Zeynep ayağa kalkıp Sena'nın elini sıkarken" Hoş geldin. Ne içersin?" diye sordu. Sena" çay alabilirim. " diye karşılık verince Zeynep masasında ki çağrı cihazına basarak yardımcısından iki çay istedi.

 

Çaylar gelip içilmeye başlandığında Savcı Zeynep ciddi bir yüz ifadesi ile Sena'ya baktı.

-Şimdi sen neden buraya geldiğini merak ediyorsundur. Lafı fazla uzatmayacağım. Al şu dosyada ki her şeyi ezberle.

Diyerek siyah bir dosya uzattı. Sena dosyayı alıp incelemeye başladığında şaşırarak" Sayın savcım bu da ne demek. Burada ki suçlarla benim ne alakam var? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? " deyip sinirlerine hakim olmaya çalıştı.

 

Zeynep" Sakin ol her şeyi anlatacağım. Sana anlatacaklarım üst düzey gizlilik içeriyor. Birçok yetenekli komiser arasından bu görevi yapmaya layık sen seçildin.”

 

-Görev mi? Sayın savcım, üç tane faili meçhulü üstlenmemi istiyorsunuz. Bu nasıl bir görev?

 

- Sözümü kesme.

 

- Özür dilerim efendim. Sizi dinliyorum.

 

-Cezaevine gireceksin. Elfida Arslan'ı koruyup kollayacaksın. Kaçmak istediğinde de yardımcı olacaksın. Anlayacağın onun en iyi arkadaşı olacaksın. Amirinin haberi olacak. İki kişi dışında kimse senin polis olduğunu bilmeyecek. Bu kız bizim için çok önemli. Bu kız kaçarken mutlaka yanında olmalısın. En yakın arkadaşı olacaksın. Kırmızı Eldiven örgütü beş yıl önce büyük bir darbe yedi. Ama bitmediler. Elfida Arslan ve arkadaşları ile tekrar harekete geçeceklerdir. İşte sen burada devreye gireceksin ve küllerinden doğmalarına izin vermeden küllerini de yok edeceğiz. 

 

- Sayın savcım Kırmızı Eldiven hakkında pek bir bilgim yok. Büyük bir operasyon ile yok edildiklerini bende duymuştum. Açıkçası bu operasyon için uygun olduğumu düşünmüyorum.

 

-Sena komiser, biz senin yerine düşündük. Sen yüzlerce komiser arasından seçildin. Gerekli bilgiler elindeki dosyada var. Şimdi git güzel yemekler ye, sevgilin varsa onunla buluş. Bu geceden sonra pek rahat uyuyacağını ve güzel yemekler yiyeceğini sanmıyorum. Son gecenin keyfini çıkar.

 

-Sayın savcım bu kadar çabuk mu?

 

-Elfida'nın hayatı tehdit altında her an öldürülebilir. Zaman kaybedemeyiz.

İşte bu konuşmadan tam bir yıl sonra Savcı Zeynep Hanım’ın yardımıyla yani Sena sayesinde Teoman tarafından öldürülmekten kurtuldum. Onu saygıyla anıyorum.

 

******

 

Ateş bütün gün Tosbağa’nın gezmedik yerini bırakmamıştı. Hem topluca kaçış için zayıf bir nokta arıyordu hem de badanası yapılacak yerleri belirliyordu. Yorucu bir günün ardından koğuşunda yatağına uzanıp dinlenirken ona gönderdiğim mektubu kokluyordu. Mektuba cevap yazmak için uzandığı yerden doğruldu. İkimizin birbirimize sarılmış bir vaziyette gökyüzünü seyrettiği bir resim çizmişti. Bu resmin arka kısmına yazmaya başladı.

 

"Ateşin asi kısrağı. Sen karanlık bir denizin hırçın dalgaları, ben ise o dalgaların çarptığı kayalıklarım.

Sen bana çarptıkça ben şekil aldım. Sen bana geldikçe, ben sen oldum.

Sen bana geldikçe ben senle doldum. Sen bana geldikçe kollarımı açıp sarılmanın keyfini aldım.

Denizin duruldu.

Artık bana çarpan o hırçın dalgalar yok.

Deniz kokulum, bir fırtına gelmeli ve seni bana getirmeli.

Gerekirse o fırtına ben olurum durgun denizi dalgalandırırım. Hırçınlığını özledim.

Ateş'e bakan alev gözlerini özledim. Sana bu kadar yakın olup, sana dokunamamak, koklayamamak, sarılamamak çok koyuyor bana.

Artık yeter bitecek bu işkencemiz. Hapishaneyi boyamak bahanesi ile her yerini keşfediyorum. İyi bir plan yapınca sana da haber vereceğim. Buradan çıkacağız. Hapis kalmış bedenlerimizin içinde ki özgür ruhlarımız kavuşacak. Aşk ateşi esaretimize son verecek. Aşk ateşi, Ateş'in aşkı ile harmanlandı.

Seviyorum seni,

Resimlerimdeki karanlığı silip, renk kattığın için.

Seviyorum seni

Hayallerime sığdıramadığım bir aşkı tattırdığın için.

Seviyorum seni

Bir yazarın romanı gibi, bir şairin şiiri gibi, bir ressamın tablosu gibi.

Seviyorum seni

Ateş ben.. pervane ben... kül ben...”

 

Mektubu bitirdiğinde o güne kadar Tosbağa sirenlerini ve kargaşasının bu kadar çok olduğu bir güne daha şair olmadı. Tüm gardiyanlar telaş içindeydi. Sirenler hiç durmadan ötüyordu. Ambulans sesi, takviye gardiyanlar, jandarmalar... Hapishaneye bir anda kargaşa hakim olmuştu. Mahkumlar yaşanan durumdan huzursuz olup neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Teoman’ın ölümü o gün ve sonrasında gardiyanlara büyük korkuya ve endişeye sebep oldu. Mahkumlara daha sert davranılıp hiçbir şekilde taviz verilmedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2