Kayıp ruhlar lisesi ESARET 28
Ateş
çıktıktan sonra Usta Yıldız timi toplanmıştı. Cellad geçici olarak yaptığı
lider maskeli görevini gerçek lider olan babama devretmişti. Cellad, babamın
eksikliğinde beş yıl içinde olup bitenleri dosyalar halin de hazırlamış ve
babama teslim etmişti.
Özel olarak hazırlanan bir dosya vardı ki bu
babam için çok önemliydi. Cellad, Suskun’a Ömer Aziz hakkında bilgi toplama
talimatı vermişti. Bu bilgilerin olduğu dosya babamın ayrıca ilgisini çekmişti.
Çocukları aşırı çok sevmesine rağmen kendi çocuklarına babalık yapmamıştı.
Toplantıda son olan olaylar ve çözüm planları bir bir sunulmuştu.
Toplantı
bitmişti. Annem ve babam durum değerlendirmesi yapıyorlardı. Babam biraz da
çocukları düşünerek “Başımızda dört bela var. İkisi çiğ sucuk yani Ömer Aziz ve
Elfida diğer ikisi de Ahtapot ve Huruza.” Dediğinde annem babamın sözünü
keserek, alaycı bir gülümseme ve sinirle “Senin veledi zinanla anası, benim
değil senin belan. Ayrıca Elfida çiğ sucuk değil İzmir gevreği ve son olarak
Huruza’yı beladan sayman komik.”
“Yavrum
bana kızıyorsun ama ben seni aldatmadım.”
“Bi git
ya, kafana bir şarjör mermi sıkmıyorsam, kızım babasız büyümesin diye. Yoksa
bir saniye düşünmem seninkini keser eline veririm azgın teke.”
“Terbiyesizleşince
gözüme ayrı bir güzel geliyorsun.”
“Yürü git
lan.”
“Bırak
şimdi kavgayı Sen Huruza’yı al ben de Ahtapot’un işini bitireyim.”
“Sen zaten
onun işini bitirmişsin. Bi de eline veledi zina vermişsin.”
“Off
yeter. Ahtapot senin bildiğin düşmanlara benzemez. Baksana gözünü kırpmadan
Konner ve adamlarını yok etti. Bu kadın çok tehlikeli.”
“Ateş olsa
cürmüm kadar yer yakar. Ahtapot benim. Sen de Huruza’yla oyalan.”
“Maskeli
sen misin ben mi?”
“İster
Maskeli ol, ister Mezarcı veya çöpçü Aziz, hiç fark etmez. O kadın, benim. Önce
o kadını alacağım. Sonra bi güzel sorguya çekeceğim. Bakalım Mezarcımız ne
haltlar yemiş.”
“Anlaşıldı
senle baş
Edemeyeceğim.
Tamam ama dikkatli ol. Kendine sağlam bir ekip kur. Ha Suskun, Cellad ve
Berko’ya karışma onlarla işim var.”
“Sen merek
etme ben ekibimi kurarım.”
“Gelelim
bizim İzmir gevreğine. Elfida çok duygusal davranıyor. Bu gidişle ne ekip başı
olarak kalabilir, ne de ilerleyen zaman da Maskeli olabilir. Suskun’dan aldığım
bilgilere göre kendisi de, ekibi de yeterince eğitim alamamış. İki planım var.
Birincisi Denizaltındaki ihtiyarların planı . Deniz altında ki ihtiyarlar
Elfida ve Ateş ilişkisine karşı. Ateş için farklı bir planları var. Ateş’ i
gölge olarak sahalara sürmek istiyorlar. Son zamanlarda çocuk tacizleri artmış.
Gölgelerin sayısını artırıp bu tacizci şerefsizlerin cezaları kesilmeli. Ateş
gölge olabilecek kapasitede. “
“ Peki,
Ateş’ le konuştun mu? Biliyorsun gölge olabilmek için fedakarlık yapması lazım.
En büyük fedakarlığı da Elfida’ dan ayrılmak olacak. Sonra kardeşi Melek yeğeni
Cellad ve arkadaşları. Bunlardan ayrılabilecek mi? “
“ Hepsini
anlattım. Tercihini yaptı. Kırmızı Eldiven için Elfida’dan vazgeçti. Gölge olmayı
kabul etti. Birazdan cenaze töreninde vurulacak. Elfida akıllı biri ölümüne
inanması lazım bu yüzden bir müddet Ateş’i tedavi eder gibi yapacağız. Sonrada
gözleri önünde ölecek. Gözleri önünde gömülecek. Böylelikle Ateş’ in ölümünü
kabul edip kafasında şüphe olmayacak. “
“ Ateş de
Elfida da çok acı çekecek. Umarım bu acıyı kaldırırlar. “
“ Karar
büyük yerden. Yapabilecek bir şey yok. İkinci planım da Vatan. Elfida Vatan ile
evlenecek.
“ Ne Vatan
mı? Sen iyi misin? O merhametsiz, duygusuz, ruhsuz, neredeyse hiç konuşmayan
manyak çocukla mı? Kızını sevmiyorsun galiba. “
“ Tam
tersi kızımı sevdiğim için Vatan ile evlendireceğim. Hem Elfida Vatan ile baş
edemeyecek kadar zayıf biriyse zaten Maskeli olamaz. “
“ Çöpçü
iyi düşün. Ben bir kere denedim. Fatih’i yok ettim. Kız kafayı yiyecekti.”
“Ben
kızıma güveniyorum atlatır. Hem Vatan bu uyuşturucu konusunda uzman. Elfida’ya
yardımı da olacak. Vatan’ın liderliğinde Elfida ve ekibini ölüm labirentine
alacağım.”
“Ölüm
labirentinin faydası olur. İyi düşünmüşsün.”
“Gelelim
ekstra bir konuya... neyse gelmeyelim onu ben hallederim.”
“Gel gel.
Neymiş halledeceğin konu?”
“Boş ver.
Zaten önemli değil. “
“Sen söyle
önemli olup olmadığına ben karar vereyim.”
“Bu şahsi
bir mesele”
“Ömer Aziz
dimi?”
“Evet.”
Dedi ve sustu babam.
Annem her
ne kadar kıskanıyor da olsa, babamın oğlu için bir şeyler yapmak istemesini
anlayıp ses çıkarmadı.
Sanırım
kafa karışıklığı kayboldu. Benim arkamdan büyük bir oyun oynamışlardı. O
denizaltındaki bunak ihtiyarlar karar vermiş anne ve babam da karara uymuştu.
Bir gün o bunaklara günü göstereceğimden şüpheniz olmasın.
Neyse
Vatan
benim başımda beklerken diğer odada hummalı bir çalışma vardı. Ateş’in ölümüne
beni inandıran ekip şimdide Ateş’i cenaze için hazırlıyorlardı.
Brn
Ateş’in başında bekleyip uyanması için yalvarırken Ateş her şeyi duyuyor ama
gözlerini açmıyordu. Be merhametsizin oğlu nasıl dayandın. Yeminle ben
dayanamazdım. O kadar yalvarmalarıma ve çektiğim acılara dayanamayıp kalkmamak taş gibi bir yürek ister. O yürekte
ateş de vardı. Beni sevdiğinden şüphem yoktu onu anlıya biliyordum. Babama bir
kararını açıklamıştı ve bundan dönüş yoktu.
Gölge olacak, birçok çocuğu kurtarmak için
benden vaz geçecekti ve vazgeçmişti.
Zaten fazla seçeneği yoktu.
Babam “Ya
Gölge olacak çocukları kurtaracaksın ya da karara karşı çıkıp kırmızı
eldivenden vaz geçeceksin. Senin kırmızı Eldivenden atılman Elfida’nın maskeli
olma ihtimalini yok eder. Elfida’yı seviyorsan ondan vaz geçmelisin.” Demişti.
Ateş için benden vazgeçmek ölmek demekti ama
vaz geçmediğinde davasından vazgeçmek zorunda kalacaktı. Ateş kırmızı eldiven
içinde büyümüştü. Bu dava yaşam tarzı olmuştu. Benden ayrılmak imkansız gibi
gözükse de davası ve masum çocukların temiz gelecekleri için kendince en doğru kararı
vermişti. Birkaç kişi dışında yaşadığını bilen olmadığı için ölü gibi
davranıyordu. Bu sırada canlı bedenine kefen sarıyorlardı. Kefen sarma işi
devam ederken ben uyanmış Vatan ile beraber Ateş’in yanına gelmiştim.
Ateş’ e
yaklaşmak isterken Vatan önüme geçip “Yapma. Bırak işlerini yapsınlar.” Dedi.
Ateş’i o vaziyette görünce göz yaşlarıma hakim
olamayarak “ Yalvarırım bırakın, son bir kez yüzünü göreyim.” Dedim. Sesini
duyan Ateş’in kalp atışlarının hızlandığına eminim. Benim bitik bir şekilde hıçkırıklarla ağlamam
onu derinden yaralıyordur. “Buzdan
prensesim üzülme ben yaşıyorum.” Dememek için kendini zor tuttuğuna eminim.
Doktor Ateş’ in yaşadığını anlamayayım diye bana engel olmaya çalışıyordu. Ben engel
tanıyacak durumda değildim. Önce önümde duran Vatan’ı itekledim.
Sonra da “
Doktor önümden çekil yoksa canını yakarım “diyerek doktoru tehdit ettim.
Doktor
kararsız kalmıştı.
“ Ya siz
ne zalim insanlarsınız. Son bir kez yüzünü görmek istiyorum. Ne var bunda. Bunu
bana çok görmeyin. Yeminle öldürürüm seni. Çekil... “ diye bağırdım.
Doktor mecburen çekilmek zorunda kaldı. Ateş’e
yaklaştım. Hiç ölmemiş gibiydi ki zaten ölmemiştir zalımın oğlu.
Anlından
öptüm.” Hala sıcacıksın. Hiç ölmemiş gibisin. Ben nasıl kıyarım sana. Bu sıcak
bedenini toprağa gömmelerine nasıl izin veririm. “ dedim elimle Ateş’ in yüzünü
okşayarak.
Vatan bana
dokunmaması gerektiğini biliyordu. Bu konuda hassastı çünkü kendisi de
dokunulmasından hoşlanmaz hatta nefret ederdi. Bana iyice yaklaşarak, “ Ölüsüne saygın varsa bırak doktor görevini
yapsın. Bak son kez gördün. Yeter artık. “ diyerek uzaklaşmamı istedi.
“ Yetmez” diye bağırarak “Bir ömür onu böyle
seyretsem bana yetmez.” Dedim.
Vatan
“Haklısın yetmez. Lakin o artık cansız bir beden. Ruhu rahatsız olmasın. Bırak
son vazifemizi yerine getirelim. Mezarını istediğin zaman ziyaret edersin.
Hadi...”
Çaresizdim. Yapacak hiçbir şey yoktu. Kafamı
önüme eğdim iki adım attım ve arkama döndüm. Ateş’e baktım. Tekrar kafamı önüme
eğerek hiçbir şey söylemeden ağır adımlarla yürümeye başladım.
Bedem
sevdiğimden ağır ağır uzaklaşsa da ruhum Ateş’ le beraber kefene sarılıyor gibi
o odada kalmıştı. Ayaklarım yürümek istemiyordu. O odayı terk etmek
istemiyordum çünkü kalbi orada kalmıştı. İstemeyerek de olsa odayı terk
etmiştim. Vatanla berber dışarı çıkmıştık. Bahçede bir banka oturduk. Birden
ayağa kalktım. Gözlerim kıp kırmızıydı. Kaşlarım çatılmış ruhum öfkeyle
dolmuştu.
Ağzımdan
tükürükler saçarak “Bundan sonra bana gülmek haram olsun. Ateş’im seni benden
ayıranları bulup kendi ellerimle öldürmezsem yaşamak bana haram olsun. Bundan
sonra benim kalbim yok. Kalbim seninle gömülecek. Vatan ne yapıp edip bana o
Çiğdem’ i bul hem de hemen. Bulmadan gelme. “
Ateş’i
katili hemen yanı başımdaydı ama bana Çiğdem vurdu dedikleri için onu öldürmek
istiyordum.
Vatan gayet sakin bir şekilde” Ölü mü
istiyorsun diri mi? “ diye sordu.
“ Sakın
ona dokunma. Sen sadece bul ve bana haber ver, kendi ellerimle param parça
edeceğim. “ dedim.
Vatan soğuk yüz ifadesiyle buz gibi biriydi ve
babam nedense onu çok seviyordu.
“ Sen hiç
merak etme en kısa sürede haber veririm sana “diyerek uzaklaştı.
Bu sırada
kefene sarılan Ateş üzerinde ki kefen bezlerini çıkarıp elbiselerini giyiyordu.
Yerine bir başka ölüyü kefenleyip tabuta koydular. Ateş’i bir sandığa koyarak
gizlice dışarı çıkarıp arabaya koydular. Araba hızla karargahtan ayrılarak
uzaklaştı.
Çiğdem
yaşadığı olaya bir türlü anlam veremiyordu. Afgan Sado’nun cenaze gününü ve
yerini bildiren gizemli bir mesaj almıştı. İçindeki intikam duygusu o kadar
ağır basıyordu ki kimseye haber vermeden gelen mesajın tuzak olup olmadığına
aldırış etmeden hazırlığını yapmıştı.
Cenazenin
yapılacağı gün, cenaze töreninin yapılacağı yeri gören uzak bir yerde, silahını
kurmuş hedefine beni almıştı. Tam ateş
edeceği sırada bayılmıştı. Gözlerini açtığında ortalıkta hiç kimse yoktu. Olan
bitene anlam veremiyordu.
Çiğdem
beni hedef almıştı. Sonradan öğrendiğine göre törende vurulan Ateş’ti. Ömer
Aziz Çiğdem’ in gizlenmesi gerektiğini Ateş’in ölümüyle benim intikam alacağımı
söylüyordu.
Çiğdem ise ısrarla Ateş’i vurmadığını
söylüyordu. Doğru söylüyordu ama ne ben ne de Ömer Aziz buna inanmıyorduk.
Babam planı mükemmel kurmuştu.
****.
Günler
geçtikçe intikam ateşim içimde büyüyordu. Kontrolümü kaybetmiş sürekli sağa
sola saldırıyordum. Kalbimde sönmeyen bir kor vardı. Bu kor sürekli kabini
sızlatıyor intikam ateşimi harlıyordu. Etrafıma karşı saldırgan tavırlar
sergiliyor geceleri ise Ateş’in mezarın sandığım mezarı ziyaret ediyordum.
Sabahlara kadar mezarın yanından ayrılmıyordum. Her mezarlığa gittiğimde uzaktan seyreden biri vardı. İki sevgili
mezarlıkta sabaha kadar duruyorduk. Ateş bir ağacın arkasına gizlenerek Buzdan
prensesin gözleri önünde eriyişini seyrediyor bu seyir ona dayanılmaz acılar
veriyordu. Aynı şekilde o da yavaş yavaş eriyordu.
Yine bir
gün ağacın arkasına saklanmış uzaktan beni seyrediyordu. Arkasından sessizce
yaklaşan biri bir eliyle Ateş’in ağzını tutarken diğer eliyle hızlıca kollarını
kavradı.
Yorumlar
Yorum Gönder