Kayıp ruhlar lisesi ESARET 22

 

Bir hayat nasıl yaşanırsa beklentilerde o yönde oluyor. Kan, öfke ve şiddet tabiatına yerleşmiş insanlar normal bir hayat sürmesi imkansızdır. Su testisi su yolunda kırılır misali bu yolda yaşayanlar bu yolda büyür, bu yolda yürür ve bu yolda ölürler. Psikopat, sadist ve mazoşist insanlar,   normal insanlardan farklı olarak daha cesur daha korkusuz ve daha atik olurlar. Kaybedecek bir şeyleri olmadığını düşündüklerinden dolayı her şeyi yapabilme potansiyeline sahiptirler. Aslında bu tarz insanlar hastadır ve tedaviye ihtiyaçları vardır. Tedavi olmayan her psikopat, sadist ve mazoşist kişilik topluma zararlı bir birey olarak yaşar. Kendi kanunları, yasaları ve özgürlükleri olan bu insanları kontrol altında tutmak neredeyse mümkün değildir. Kırmızı Eldiven örgütü bu tarz insanları kontrol altına alarak potansiyel güçlerini ve cesaretlerini, kendilerine göre faydalı oldukları bir yönde kullanmalarını sağlar.

 Kontrol altına alınamayan topluma zararlı psikopat, sadist ve mazoşist kişileri cezalandırırlar.

 

 Ben Elfida Arslan olarak doğdum. Annem babam bu örgütte büyüdüler ve günü geldiğinde bu örgüte liderlik yapabilecek güce kavuştular. İkisi de bu örgüte liderlik yapıp Maskeli unvanını hak ettiler. Ben onların kızı olarak bu unvana aday biriyim. 22 yıllık hayatım da yaşadıklarımın bana kazandırdığı tecrübeler Maskeli unvanını kazanmam için yeterli olmadığını biliyorum. Çektiğim acıların   daha fazlasını ömrüm olursa yaşayarak göreceğim. Daha güçlü ve akıllı  olmalıyım. Hayatımın önemli bir kısmına darbe vuran Fatih'i bile kendim öldüremedim. Kim olduğunu anlayamadığım, bir çocuk geliyor bana verilen görevi o yapıyor. Hayatımda kötü izler bırakan Fatih'i öldürüyor ve ben hiç bir şey yapamıyorum. Bu kadar zayıf ve güçsüz olursam Maskeli unvanını almam imkansız.

 

  Ömer Aziz beni bayılttıktan sonra birkaç kez bayılıp tekrar ayılmıştım. Son ayıldığımda ortalığın iyice  karıştığını görmüştüm.

 Her yerde toz bulutu vardı. Hiç bir şey gözükmüyor ortamla alakasız bir şekilde romantik bir müzik çalıyordu. Toz bulutunun içinde bana doğru ilerleyen bir karartı vardı. Kim olduğunu anlayamıyordum. Karartı bana yaklaştıkça vücut hatları ve yüzü yavaş yavaş belirginleşmeye başlıyordu. Ama... Ama  bu Ateş'im değil mi? Evet bu Ateş, ama nasıl olur? Ömer Aziz nerede? Ateş burayı nasıl buldu? Aklımda bir birini kovalayan sorular dolaşırken Ateş bana iyice yaklaştı. Ben sandalyeye bağlı olduğum için ayağa kalkamıyordum. Ateş bana iyice yaklaşıp başımı iki avucu arasına aldıktan sonra anlından öpüp " Tabiatın nadide çiçeği siyah gülüm iyi misin?" diye sordu. " Ateş'im iyiyim ben. Hadi çöz beni de sana doyasıya sarılayım." dediğimde Ateş gülümseyerek "Acele etme Ateş'in Su'yu biraz sabret." diyerek ellerimi tuttu.

 Yüzünde ki garip gülümsemenin yerini daha değişik bir ifade aldı. Bir anda öfkeli bakarken ifadesi değişip hüzünleniyor sonrada manyakça gülüyordu. "Ateş sen iyi misin? Manyakça hareketler yapıyorsun." dedim.

Ateş bağlı olduğum sandalyenin arkasına geçip arkadan bağlı olan ellerimi öptükten sonra kollarını boynuma doladı. Boynumun kokusunu içine çekerek narince öpüyordu. Boynuma sarılı kollara dikkatli baktığımda dikkatimi çeken kesikler vardı. Bu kesikler yıllar önce kafayı yememe sebep olan Fatih'in kollarında ki kesiklere çok benziyordu. Bir anda içim ürperdi. "Ateş saçmalamayı bırak ve çöz şu ellerimi" diye bağırdım.

Kesik bilekler, boynumdan yavaşça sıyrılarak ayrıldı. Ağır adımlarla ön tarafa doğru gelmeye başladı. Bir anda "Süpriz" diye bağırarak yüzünü kafamın önüne getirdiğinde şok oldum.

 

Hayal gördüğümü sanarak gözlerimi açıp kapattım ama hayal değildi. Karşımda Fatih kanlı canlı duruyordu. Peki ama Ateş'e ne oldu. Bu Fatih nereden çıktı. "Ateş neredesin? Fatih sen ölmedin mi? Oğlum, senin kaç canın var." diye bağırarak bağlı olduğum iplerden kurtulmaya çalışıyordum.

Fatih "Beni ölmem. Sen yaşadıkça ben de yaşayacağım." Diyerek kahkaha atmaya başladı. Geriye doğru adımlar atarken deliler gibi bağıra bağıra kahkaha atıyordu. Kahkaha atarken Fatih'e garip şeyler olmaya başladı. Gözlerinden alevler yükseldi. Sonrasında ağzı, burnu sırayla tüm yüzü alevler için de yanıyor devamında tüm vücudu alevler içinde yanıyordu.  Hayalet Sürücü gibi ateşli zinciri çıkaracak sandım.

Fatih acı çekmek yerine deliler gibi kahkaha atmaya devam ediyordu. Alevli elleri ile bana yaklaşıp yüzüme dokunmaya çalışıyordu. Korkuyordum ama elimden hiç bir şey gelmiyordu.

"Dokunma bana. Yaklaşma" diye bağırarak çırpınmama rağmen alevli avuçlarını  yüzüme kapattı. Korkudan gözlerimi kapatarak bağırmaya devam ettiğim esnada yüzümde bir serinlik ve ıslaklık hissettim. Cesaretimi toplayıp gözlerimi açtığımda Ömer Aziz elinde bir kova, bana bakıyordu. Küçük bir odadaydık. Odanın tavanına doğru beyaz renkli  yoğun  duman yükseliyordu. Ömer Aziz'in gözleri kızarmıştı. "ilk kullanımda kafa yapar. Halüsinasyonlara yol açar. Korkma zamanla  alışırsın" dedi. Ne dediğine başta anlam vermemiştim.

Ben gördüğümü rüya sanıyordum ama hala rüyadan uyanıp uyanmadığımı bilemiyordum. Çünkü toz bulutu yerini yoğun dumana bırakmış ve ben hala bağlıydım. "Ne oluyor burada? Kafa yapan ne? Rüyada mıyım yoksa? " diye sesli bir şekilde düşünürken, Ömer Aziz bana sert bir tokat attı.

"Tokadın acısını hissettiğine göre rüyada değilsin. Kendine gel. Birazdan burada tüm ekibini yok edeceğim sırada ayık olmanı istiyorum." diyerek avucunda küçük cam parçacıklarını andıran kristal bir şeyler gösterdi.

"Bunları görüyor musun? Bunun adı Meth (Metamfetamin). Bu gördüğün duman Meth in dumanı. Bu dumanı içine çektiğinde ilk anda yüksek enerji, güç ve iyi bir his veren bir madde.  Artık sen de bağımlısın çünkü bağımlı olmak için tek kullanım yeterli."

 Havadaki dumanı derin derin içine çekti. Gözleri kan kızılıydı. Söylediklerinde haklı olma ihtimali yüksekti. Halüsinasyon gördüm, o kadar darbe alıp aç susuz kalmama rağmen kendimi çok güçlü ve enerjik hissediyordum. Hatta içimde saçma bir mutluluk bile vardı . Bunlar normal şeyler değil. Ömer Aziz'in yüzüne tükürerek "Lan köpek kendin ne bok içiyorsan iç. Beni ne karıştırıyorsun. Bu içtiğin zıkkım bu gücü enerjiyi boşuna vermez. Eminim verdiği kadar aldığı şeyler de vardır. Oğlum sen harbi ölümü hak ettin." dediğim sırada, masanın üzerinden siyah bir bez alıp" Sen çok konuştun. "diyerek ağzımı bağladı. Ağzımı bağladıktan sonra masanın üzerinde duran şarjörlere mermi doldurmaya başladı.

 

Şarjörleri doldurup silahına taktığı sırada kapı tıklatılarak açıldı. Açılan kapıdan Ömer Aziz yaşlarında dört  kişi girdi. Ömer Aziz sırayla hepsiyle tokalaşıp planı anlatmaya başladı. "Kirli sen çatıya çık." dediği kişi sanırım keskin nişancıydı. Lakabı gibi kirli bir yüzü vardı. Esmer  teni, uzun burnu, dar çenesi büyük kahve rengi gözleri, 1.70 e yakın boyu ile bir çöp toplayıcısını andırıyordu.

"Tamam başkan” diyerek çıktı.

"Çakı, sen tuzakları döşe." dediği kişide harbiden Çaki gibiydi. Yüzünde üç dört tane büyük kesik ve yara izi vardı. Sanki dört beş kişinin yüzlerinden parçalar alınıp onun yüzünü yapmışlardı. Kısa boylu, kilolu hantal bir duruşu vardı ama gözlerine baktığınızda ne kadar zeki olduğunu hemen anlardınız. O da "Tamam" diyerek çıktı.

 Gözlüklü, uzun sarı saçlı, mavi gözlü 1.75 boylarında yakışıklı olana "Piksel sen de kamera odasına geç iletişimi sağlayacaksın." Dedi.

Piksel ‘in tipinde belliydi zaten hacker olduğu. Piksel de çıkınca yanında sadece bir kişi kaldı. 1.80 boylarında yapılı bir vücuda sahip kısa saçlı saçında ustura çizikleri olan, geniş yüzlü yuvarlak kafalı, kalın enseli, güçlü kolları ve sağlam bilekleri olan biriydi.

 Ömer Aziz "Ejder sen benimlesin. Gelenlerin hepsini indireceğiz. Sağ  kalan olmayacak." dediğin de Ejder kafasını olumlu şekil de salladı.

"Başkan, elimizden kim kaçtı ki bunlar kaçsın. Hallederiz." Dedi. Özgüveni sağlam, egosu yüksek bir tipti. Anladığım kadarıyla Ömer Aziz öyle pekte saf biri değildi. Kendine kurduğu ekibin kendi alanında uzman olması, bilinçli ve sistemli bir kafanın eseri olmalı.

 

******

 

Yıldız timi atılan konuma yaklaştıklarında araçlardan inerek bir araya geldiler. Afgan Sado, elindeki kutudan Dronu çıkararak havalandırdı. Hep beraber, monitörden mekanı incelemeye başladılar. Afgan Sado dronu yüksekten uçurarak fark edilmesini engellemeye çalışıyordu. Kamerayı yaklaştırarak tüm bölgeyi detaylı şekilde kontrol ediyorlardı. Ekranı izleyen Ateş "Bekle... Burayı yaklaştır. Daha yaklaş yaklaş. Bak görüyor musunuz? İşte bakın burada, burada," diye parmağıyla Konner'ın adamlarının ağaçlar arasında gizlendiği yerleri tek tek gösterdi. Daha sonra dronla fabrikanın çatısını kontrol ettiklerinde keskin nişancı Kirli'yi de fark ettiler. Afgan Sado dronla tüm bölgeyi kontrol ettikten sonra dronu indirip kutusuna koydu.

Yıldız timi bir yandan silahlarını kuşanırken diğer yandan dronun görüntüleri tekrardan izleyerek plan yapıyorlardı.

Ateş " Arkadaşlar önce birimiz çatıdaki keskin nişancıyı halletsin. Diğerlerimiz de ağaçlar arasında saklananların işini bitirelim. Sonra içeri gireriz." dedi.

  Halit itiraz ederek reis bi dur. Acele etmeyelim. Senaryoyu iyi okumak lazım. Bak senaryoda ne yazıyor." diyerek aklında hızla yazdıklarını söyleme başladı.

 "Ağaçlar arasında saklananların kamuflajlarına bakılırsa bunlar yıldız avcıları. Yıldız avcılarının tek işi yıldız timleri yok etmek yani bizleri. Çatıdaki keskin nişancı yıldız avcıları dan değil. Amatörce saklanmış. Giyimi de yıldız avcılarından  farklı. Karşımızda ya farklı iki ekip var. Ya da bizi bekleyen tuzaktan habersiz bir ekip daha. Senaryo diyor ki,  içimizden iki kişi yıldız avcılarının bulunduğu bölgeye sızsın ve keskin nişancıyı ateş etsin. Keskin nişancı o yöne doğru hedef aldığında biz de iki ekip olup sağ ve arka kapılardan içeri girelim. Böylelikle düşmanı bölmüş ve hedefimize daha hızlı ulaşmış oluruz. Senaryo öyle diyor. " dedi. Ekip hep birlikte bu fikri benimseyerek kabul etti.

 

.Ateş" Güzel senaryo. O zaman Uğur, sen ve Kılıç yıldız avcılarının arasına sızın ama dikkatli olun. Ben ve Sado arka kapıdan, Halit sen de sağ kapıdan içeri gir.   Uğur ve Kılıç'ın silah sesiyle harekete başlıyoruz. Beyler gözünüzü seveyim dikkatli olun. Bile bile tuzağa giriyoruz. Kimsenin kılına zarar gelsin istemem. " dedi.

Uğur ve Kılıç yıldız avcılarının arasına sızmak için seri ve sessiz adımlarla ilerlemeye başladılar.

 

  Diğer yandan fabrikanın giriş kapısına iki tane motosiklet yanaştı. Kirli kulağındaki iletişim aracından " Başkan motorlu iki kişi giriş kapısında indireyim mi? " diye sorduğu sırada motordan inenler kasklarını çıkardı. Kirli" Başkan motorlular bizdenmiş. Çiğdem yenge ile gıcık ikizi Didem kapıdalar. " dedi. 

Ömer Aziz" Kirli sen işine bak. Her an burada olabilirler. " dedikten sonra Fabrikanın giriş kapısına doğru ilerleyerek Çiğdem ve Didem  için kapıyı açmaya gitti. Ejder benimle  baş başa kalmıştı. Ağzım bağlı olduğu için  kıpraşarak Ejdere bir şeyler anlatmaya çalışıyordum. Amacım onu tuzağa çekip gaza getirmekti. Ejder belinden bıçağını çıkarıp yüzüme sürerek “Yavru ceylan ne öyle fıngır fıngır kıpraşıyorsun. Çişin mi geldi yoksa?" diye sordu.

 Ejder beni tanımıyordu. Bu nedenle masum kız taklidi yaparak, korkmuş gibi davranıp evet anlamında kafamı yukarı aşağı salladım. Benim nedenli tehlikeli olduğumu bilmeyen Ejder, bıçağını ağzımdaki beze takarak bir çırpıda çıkardı. Ağzım çözülünce  sesime ağlamaklı bir ton katıp "Ne olur beni çözün. Yalvarıyorum size. Eğer tuvalete gitmezsem altıma kaçıracağım. Ben genç bir kızım, böyle utanç verici bir duruma düşmek istemiyorum." Dedim. Kibarlığın bana yakışmadığını itiraf etmek zorundayım.

 Ejder "Imm hayır çözmem. Aziz başkan seni bağladıysa bi bildiği vardır. Sık biraz dişini." dedi. Ağlamayı sevmediğim halde yalandan ağlayarak "Ya ben zayıf bir kızım, sen ise iri kasları olan güçlü birisin. Seni dövüp kaçacağımı sanıyorsun. O kadar korkak birine benzemiyorsun. Yoksa o kollarında ki kas değil de balon mu?"

Bu tarz egolu erkeklere korkaklıktan söz ettiğinizde korkak olmadıklarını ispatlamak için her şeyi yaparlar. Gaza getirme çalışmalarım işe yaramış olacak ki Ejder “ Senden mi korkacakmışım. Haha güldürdün beni. Tamam çözeceğim ama en ufak bir kaçma düşüncen olursa bu balon dediğin kaslarla tüm kemiklerini kırarım." Diyerek elindeki bıçakla bağlı olduğu ipleri kesmeye başladı.

 

*********

 

Mistir Konner özel misafirini karşılayıp  ofisine geçti. Özel misafiri Ahtapot Suzan’dı.

Mistir Konner" Leydim, hoş geldiniz. Eğlence yeni başladı. Seninkini çıldırmayı başardım. Birazdan kafese girmiş olacaklar. Otur ve seyret. Sana intikamını bir gün alacağını söylemiştim. İşte o gün geldi. " diyerek dev ekranı açtı. Ekranda babam, korumaları öldürerek bir bir yere seriyordu. Ahtapot gülümseyerek "Hey gidi Mezarcı. Hiç değişmemişsin. " dedi. “Ölene kadar da değişmeyeceksin.”

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2