Kayıp ruhlar lisesi ESARET 10

 Esaret 10

Gözlerden uzak evinin kapısını açmadan önce, iyice etrafına bakındıktan sonra anahtarını kilidin deliğine sokarak iki defa çevirip kilidi açtı. Kapıyı araladığı anda durup hızlıca kafasını çevirerek tekrar arkasına baktı.  Duyduğu sesin sokak kedisinin çıkardığı hışırtılar olduğunu anlayınca tekrar kafasını kapıya doğru çevirip içeri yöneldi. Işıkları açmadan, hazır bulunan mumları yakarak mutfağa geçti. Mutfakta çok işi yoktu. Biraz sonra yapacaklarından yorulacağı için önceden çay suyunu koymak istedi. Çay suyunu koyup ocağı yaktıktan sonra, başka bir demliğin içine de sıvı yağ koyarak onun da kaynaması için ocağı yaktı. Ağır adımlarla cezalandırma odasına doğru yürümeye başladı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde sandalyeye bağlı iki kurbanının da başında ki siyah çuvalları çıkardı.

 

Kurbanlarından erkek olanı kıvırcık saçlı 1.70 boylarında esmer tenli 80 kilo civarındaydı. Kadın olanı ise 1.65 boylarında, kumral saçlı, 65 kilo civarındaydı. İkisi de çok korkuyordu. Elleri, ayakları sandalyeye sıkıca bağlanmıştı. Ağızları koli bandı ile kapatılmıştı. Suskun kurbanlarının cılız inlemelerine aldırış etmedi.

 

Duvar boyunca uzanan tezgahına yaklaşarak kurbanlarına arkasını döndü. Titiz ve hijyene önem veren biriydi. Plastik eldivenlerini giymeden önce kasapların kullandığı önlüğü üzerine geçirdikten sonra eldivenlerini de taktı.

 

İki tane bıçağı alıp bir birine sürterek bilemeye başladığında kurbanlarının cılız inlemeleri daha da artmaya başlamıştı. Gözlerinde korkunun ve endişenin titrekliği vardı.

 

Suskun iri cüsseli , kısa saçlı uzun boylu ve esmer tenli biriydi. Gözleri gece kadar kara ölüm kadar soğuktu.

 

Yüzünde ve vücudunun değişik yerlerinde bıçak kesikleri vardı. Elinde ki bıçakları bilemeye devam ederken “Hakan Kart ve Nazlı Çil neden burada olduğunuzu tahmin ediyorsunuzdur. Sizleri buraya getirmek kolay olmadı. Bakın bu haber tüm Türkiye’de yayınlandı” diyerek kısa bir bölümünü kaydettiği haberi açtı. Haberde Nazlı Ç.’nin komşusu Hakan K. İle yasak ilişki yaşarken çocuğu tarafından görüldüğü bunun üzerine Nazlı Ç. Olayın duyulmaması için öz evladını kendi elleri ile boğarak öldürdüğünü söylüyordu. Bu haberi izlettikten sonra kaydı durdurdu. Bilediği bıçakları tezgaha bırakarak usturayı eline alıp 180 derece açtı. Yüzünü kurbanlarına dönerek kalçasını tezgaha yasladı. Suskun sadece kurbanları ile konuşmayı severdi. Onun sesini duyanların fazla yaşayamayacağını iyi biliyordu. Kurbanlarına yaklaşırken “Sizlerin hapishanede rahat rahat yaşamanıza izin vermezdim. Siz böyle bir hayatı hak etmiyorsunuz. Yataklarınızda ölmeyi de hak etmiyorsunuz.” Dediği sırada Hakan’ın karşında duruyordu. Nazikçe kulağını tutup usturayı sürtüyordu. “Söylediklerimi duydun mu lan haysiyetsiz?” diye bağırdı. Hakan korkuyla duydum manasında kafasını salladı. Korkudan altını ıslatmıştı.

 

Suskun “Güzel. Artık duyamayacaksın.” Diyerek seri hareketlerle iki kulağını da kesti. Usturayı Nazlı’nın kulağına yaslayıp “Sende duydun mu? “ diye sordu. Nazlı korkudan irileşen göz bebekleriyle yapma der gibi yalvarırken usturanın soğukluğunu kulağında hissedince çığlık atarak kafasını sallıyordu. Altlığı çığlıklar duyulmuyordu. Ona artık kimse yardım edemezdi. “Adaletin eksik kaldığı yerde kırmızı Eldiven adaleti tamamlar.” Gerek doğru gerekse yanlış olsun bu böyleydi.

 

Suskun Nazlı’nın kulağını keseceği sırada” Hay Allah çayı unuttum. “ Diyerek usturayı geri çekerek tezgaha bıraktı. Mutfağa gidip kaynayan suyu çay dolu olan küçük demliğin üzerinde gezdirerek yarıya kadar doldurduktan sonra ocağın altını kısarak içinde yağ kaynayan diğer demliği alarak tekrar cezalandırma odasına girdi. Hakan kesilen kulaklarının acısı ile inlerken Nazlı korkudan altına işemişti.

 

 Suskun öfkeli bakışlarla “İyi ki altınıza naylon döşedim. Yoksa evimi mahvedecektiniz” derken, sağ elinde kızgın yağ dolu demlik olduğu için sol eline usturayı aldı. Nazlı’ya doğru yürümeye başladı. Nazlı’ nın yanına gelince demliği yere bırakıp, sağ eliyle kafasını tutarken sol elinde ki ustura ile Nazlı’nın ağzında ki koli bandına küçük bir delik açtı. Usturayı nazikçe yere bırakarak demliği aldı. “Çocuğunu bu ellerinle boğdun öyle değil mi ?” diyerek ellerine kızgın yağdan biraz döktü. Daha sonra sol eliyle kafasını sıkıca tutup sabitledikten sonra demliğin boşaltma haznesini Nazlı’nın ağzında ki bantta açtığı küçük deliğe yerleştirdi. Nazlı çırpınmaya çalışsa da Suskun’ un güçlü ellerinden dolayı hareket edemiyordu. Suskun bardağa çay doldururcasına Nazlı’nın ağzından kızgın yağı dökmeye başladı. Nazlı bağıramıyor tüküremiyordu. Sadece fayda etmeyen çırpınışlar sergiliyordu.

 

 Kızgın yağın yarısını döktükten sonra demliği çıkararak “Ayıp ama hepsini sen mi içeceksin birazını da sevgiline ayıralım “ diyerek Nazlı’yı bırakıp Hakan’ın yanına geçti. “Bu soğumuştur. Misafirlerime soğuk ikram edemem” diyerek demliği mutfağa götürdü. Demlenen çayı alıp yağ demliğini ocağa koydu. Bir bardak çay doldurup sigara eşliğinde içtikten sonra yeniden kaynayan yağ demliğini alıp cezalandırma odasına geçti. Hakan’ın yanına varınca demliği yere bırakarak usturayı aldı. “Sen, ateşli erkek. Senin uçkur sevdan yüzünden bir çocuk mezara girdi. Bir adam evlat acısı ve ihanet acısı çekiyor. Sadece bu kadar mı? Peki senin iki kızın babasız kalacak. Karın da kocasız. Onlara ne olacak? Hepsi bunun yüzünden” diyerek ustura ile cinsel organının bulunduğu kısımda ki pantolon ve çamaşırı kesti. İyice sinirlenmişti. Kızgın yağı alıp cinsel organına dökmeye başladı. Ağır ağır yağı dökerken “Değer mi lan, on dakikalık heves uğruna o kadar kişinin canını yaktınız. Bu çektiğiniz acı gireceğiniz cehennemin fragmanı. Ben sizin bir an önce baş rolünde olduğunuz cehennem filmini oynayın diye işi hızlandırıyorum. Aksi taktirde hapiste merak edip duracaktınız nasıl bir filmde oynayacağız diye. Neyse çayım soğuyacak. Siz biraz bekleyin. “diyerek tekrar mutfağa geçip çayını içmeye başladı.

 

Çayını bitirip dinlendikten sonra ceza odasına geldiğinde iki kurbanının da baygın olduğunu gördü. Tezgahından elektro şoku alıp kurbanlarına elektrik vererek kendilerine gelmelerini sağladığı esnada telefonuna bir mesaj geldi. Çok nadir mesaj geldiği için önemli olacağını düşünerek eldivenlerini çıkarıp mesaja baktı.

Mesajı okuduktan sonra “Kusura bakmayın ama önemli bir işim çıktı. Eğlencemiz kısa sürecek” diyerek eldivenlerini ellerine geçirerek hızlı bir şekil de usturayı alıp önce Hakan’ın sonrada Nazlı’nın boyunları kesti ve üzerlerine iki çift kırmızı Eldiven attı.

 

 

 

“ Eveeet seve seve anlatmadın. Şimdi zorla anlatacaksın. Her şeyi eksiksiz anlat. Vaktim bol seni dinliyorum.”

Ciddi olduğumun anlasın diye her kelimenin üzerine basa basa konuştum.

 

Öfke sinirli bir şekil de “Sen manyak mısın? Çözsene beni. Ben senin hayatını kurtarıyorum, senin bana yaptıklarına bak.” Diyerek kurtulmak için çırpınıyordu.

-Boş konuşma. Kimse kimseye boşuna iyilik yapmaz. Soruları sırayla soruyorum. Her gelmeyen cevapta yüzüne bir yumruk yersin. Sen kimsin? Önce bu soruya cevap ver?

-Ben Öfke.

 Hoşuma gitmeyen bu cevap karşısında hiç beklemeden yüzünün ortasına bir yumruk attım. “Buda sakinleştirici. Oğlum Yağız iti beş yıl öncesine kadar sümüklü bir komiserdi. Beş yıl önce o Huruza oldu. Bizi içeri attı. Bizi içeri atma gücüne sahip olduysa herkese bir şey yapmıştır. Sen babamın adamıysan ne ara seni onun yanına yerleştirdi. Kıvırmadan anlat. İnan o canının benim için hiç değeri yok. Kesiveririm gırtlağını, arkama dönüp bakmam bile.” Yumruğunu kaldım, durmamı işaret etti.

-Tamam madem gerçekleri öğrenmek istiyorsan dinle o zaman. Ben de senin gibi Kayıp ruhlar lisesinin bir öğrencisiydim. Ama Kıbrıs da değil. Almanya da ki okulun öğrencisiydim. Huruza sizleri almadan önce Maskeli ve ekibini aldı. Maskeli alınınca okullarımız kapanmadan bize haber geldi. Biz derken ben ve bir kaç kişiye. Siyah zarfla. Üzerinde ki mühür maskelinin mührünün üzerinde bir mühürdü. Zamanı gelene kadar Huruza’nın adamı  olmamızı istediler.  Huruza bütün okullarda seçme öğrencileri alıp pis işlerinde kullanmaya başladı. Yakınına yaklaştırmaz. Bize çok güvenmez ama pis işlerini de yaptırmaktan geri kalmaz. Hatta Ali Dayı’yı diye biri var belki tanırsın sizin okuldan. O da yanında. Neyse bundan beş gün önce yine siyah zarf geldi. Aynı mühürden. Seni akıl hastanesinden kaçırmam emrediliyordu. Ben kaçırma planları yaparken Huruza seni öldürme emri verdi. Ben de böyle bir plan yaptım. Hem seni öldü göstererek kendimi deşifre etmedim. Hem de zarfın gereğini yerine getirmiş oldum. Hepsi bu.

İnanıp inanmama arasında kaldım. Öfke’nin kırmızı eldiven hakkında söyledikleri tutarlı.” Peki anne ve babama ne oldu? Neredeler?” diye sordum.

“İş te o mevzu biraz karışık. Huruza annen ve babanı öldürmek için çok uğraştı. Ceza evinde bunu başaramadı. Üç yıl önce mahkemeye çıkarılmak için ceza evinden çıkarıldıklarında operasyon düzenleyerek ceza evi araçlarına roketatarlı saldırı yaptı. O saldırıda kurtulan olmadı. Üç araçta içindekiler ile beraber yanıp kül oldu.”

Son duyduklarımdan sonra donup kaldım. Hiç bir şey söyleyemedim gözlerim kararmaya başladı. Yaşadığım acının tarifi yoktu. Gözlerimin önüne anne ve babam geldi. Okulda onlara sarılıp küçük bir çocuk gibi şımardığım anları düşünürken titreyerek kendimden geçip bayıldım. Yaşadığım açıyı bünyem kaldıramamıştı.

 

Rüyamda Aziz ve Sıla Arslan’a yani anne ve babam, birer masaya yatırılmış işkence ediliyordu. Ben onları kurtarmaya çalışıyor ama ayağımdan bağlı olduğum zinciri sökemiyordum. Anne ve babam acılar içinde bağırıyorlardı. Ben ise “annee babaa” diye bağırarak sesimi duyurmaya çalışıyordum. Huruza eline aldığı büyük bir balta ile önce babamın kafasını kopardı. Sonrada annemin kafasını kopardı. Kopardığı kafaları eline alarak havaya kaldırıp bana doğru kahkahalar eşliğinde yürüyordu. Gördüğüm manzara karşısında dehşete düşmüştüm. “Ulan o. Çocuğu beni de öldür. Beni de öldüüüüür.” Diye bağırarak uyanmıştım.

 

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2