Kayıp ruhlar lisesi ESARET 17
Pusulam şaşmıştı. Seninle yeniden yönümü buldum. Artık
ayrılık yok bize. Bundan sonra ki hayatımızın senaristi biz olacağız. Biz ne
yazarsak, o oynanacak. “diyerek
saçlarımı öpüp kokusunu içine çekti.
Cellat baba
öksürerek içeri girdi.
-Gençler, biliyorum uzun zamandır ayrısınız ama hasret
gidermeyi şimdilik sonraya bırakın. Söyleyeceğim önemli şeyler var. Beni iyi
dinleyin. Aziz komutan, Sıla, Berko ve Alya’nın hayati tehlikeleri devam
ediyor. Bundan on beş gün önce büyük bir fırsatı elimizden kaçırdık. Sarı’yı
kaybettik. Operasyon yapacak yeterli gücümüz yok. Bir an önce toparlanıp bir
şeyler yapmamız lazım.
Aziz ve Sıla
isimlerini duyunca bir an kalp atışlarım hızlandı. Sarı komutan gibi bir
komutanı kaybetmişiz. Ya annem ve babama da zarar verdiyseler diye bir endişe
kapladı içimi. Telaşlı bir şekilde
sordum.
Anne ve babamın
durumu iyi mi? Biz hazırız. Ne yapmamız gerekiyorsa yapalım.
Ben böyle
söyleyince Cellat baba kafasını sağa sola salladı.
-Hayır, henüz hazır değilsiniz. Zaten Sarı’nın
ölümünden sonra yerlerini değiştirdiler. Şu an nerde olduklarını bilmiyoruz.
Siz bir an önce eğitimlerinizi bitirin. Elfida, sen ve Ateş bu yeni yıldız
timinin yöneteceksiniz. Bir an önce güçlenin ve sahaya çıkın.
Dediğinde Ateş ve ben göz göze geldik.
Ateş beni sakinleştirmeye çalıştı.
-Merak etme, anne babanı kurtaracağız. Ben iyiyim,
birkaç güne kalmaz ayaklanırım. Adım
adım yaklaşır, bir bir nefeslerini keseriz. Senin bir damla göz yaşına kıyamam.
Sakın ağlama güçlü olman lazım.
Sesinde huzur
ve güven vardı. Kendimi ona teslim edip kolları arasında kaybolmak istedim ama
hep bir acele hep bir telaş. Huzur bize haram gibiydi. Cellat babanın konuşması
moralimi bozdu.
Cellat baba, zamanımızın olmadığını söyleyerek yıldız timinin başına
geçmem için benim gitmem gerektiğini
söyledi. Zoraki bir ayrılık olsa da bir
kere Ateş suyuna kavuşmuştu ya bundan
sonrası vız gelir tırıs gider.
*****
Halit ve Afgan Sado dosyalarını detaylı bir şekilde
incelemişlerdi.
Dosyada,
hayvanlara işkence ve tacizde bulunan iki genç vardı. Bu gençler sokakta
yakaladıkları kedi ve köpeklere eziyet
ediyorlar, eziyet etmekle kalmayıp dişi köpeklere tecavüz ediyorlardı. İnsanlıktan
çıkmış birer mahlukatlardı. Bir insan nasıl bu kadar çirkinleşir? Varlığını,
onurunu, haysiyetini nasıl aşağılık bir şekilde terk eder? Aklım almıyor. Böyle
insanların yeryüzünü kirletmelerine, fazladan bir nefes daha almalarına izin
verilmemeli. İyi ki kırmızı Eldiven beş yüz yıldır var ki böyle mahlukatlar
cezasız kalmıyor.
Adres bilgileri ve genel olarak takıldıkları
mekanların hepsi dosyada yazıyordu.
Beton Uğur, Kılıç ve Ayı Memo ya verilen görevde
ise demin ki mahlukatların farklı bir
versiyonu vardı.
Çocuk bakım eviyle alakalıydı. Bakım evinde kalan
engelli çocukları, darp edip şiddet
uygulayarak insan dışı davranışlar sergileyen üç çalışan vardı. Bu çalışanların hakkındaki detaylara daha
sonra yer vereceğim.
Ben Ateş’ten ayrılıp da Buse’yle buluştuğumda bana
bizim dosyamız hakkında bilgi verdi.
Bir düğünde,
dört yaşında ki çocuğu kaçırıp akıl almaz şeyler yapılmış. Buse anlattıklarını
dinlerken ben iki kez Buse de bir kez kusmak zorunda kaldı. Hayatımda böyle
iğrenç bir olay duymamıştım. Bu olayı babam duysaydı aylarca üzülür, kahrından
yemek yiyemezdi. O masum sabiye zarar veren orospu çocuğunu hemen öldürmez
belki de yıllarca acı çektirirdi. İyi ki babamın böyle bir olaydan haberi
olmadı. Annem babam görev başında değilseler biz varız. Kırmız Eldiven gereken
cezayı mutlaka kesecek. Babam yoksa ben varım. Ben Aziz Arslan’ın kızıyım.
Babacığım sana söz veriyorum o adama yaşarken cehennemi tattıracağım.
Tim
arkadaşlarım gerekli bilgileri edinip,
planlarını yaptıktan sonra planları devreye koymaya başlamışlardı.
Halit ve Sado uzaktan takip ettikleri hayvan
tacizcilerine yaklaşmanın yolunu arıyorlardı. Onları hiç kimse görmemeliydi.
Bir süre uzaktan takip etmeye karar verdiler. Tacizci Şenol ve Sabri ellerinde
içki şişeleri kafayı çekiyorlardı. O sırada yanlarında ağaca bağlı dişi bir
köpek vardı. Zavallı köpek başına ne geleceğinden habersiz patileri üzerine
uzanmış uyuyordu.
İçlilerini bitirdikten sonra ipin ağaca bağlı kısmını
çözüp köpeği peşlerinden sürüklemeye başlamışlardı.
Zavallı, masum köpekçik başına gelecekleri tahmin
etmiş gibi direniyordu. Şenol, tuttuğu ipi gererek köpeği çekerken, köpek cılız
iniltileri çıkarıyordu. Diğer sapık Sabri de köpek ilerlesin diye arkadan itekliyordu.
Halit ve Sado sessizce takibe devam ettiler. Halit
neler yapacağını kafasında çoktan yazmıştı. Yazdıklarını gerçekleştirmek için
uygun anı bekliyordu. Afgan Sado sesiz
bir şekil de “Şu ipi çekenin cezasını ben vermek istiyor. Diğerini sen yap olar
mı?” diye sordu.
Halit tiksintiyle bakarak “Sesini çıkarma, bak şu eski
eve giriyorlar. Sakın acele etme. Beni izle sesini çıkarma.” Diyerek duvara
sürtünerek ilerleyip gözükmemeye çalıştılar.
Şenol ve Sabri masum köpeği kimsenin kullanmadığı,
kapısı olmayan, kerpiçten yapılma virane bir eve götürdüler. Evin sıvası
dökülmüş, duvarlarında yazılar ve resimler vardı. Yerde içki şişeleri ve
tinercilerin kullanıp attığı poşetler
vardı.
Şenol ağzından akan salyaları silerek azgın bir
şekilde köpeğe bakıyordu. O kadar çok içmişti ki ayakta duracak hali
kalmamıştı.
-Sen dışarda erketeye yat, ben işimi bitirince sen
gelirsin ben beklerim.
Titreyen ellerle kemerini çözmeye çalışıyordu.
Kemerini çıkarak köpeğin boynuna geçirdi.
Sabri kapısı olmayan evin önünde bir sigara yakarak
sırasını beklemeye başladı. Afgan Sado, Sabri’nin yanına gelip “Abey ben
kayboldum. Merkeze gitmek istiyor ben.” Diyerek Sabri’nin dikkatini dağıtırken, arkadan sessizce
yaklaşan Halit hızlıca sol koluyla boynunu sıkıp sağ eliyle ağzını kapatarak
Sabri’yi hareketsiz kalacak şekil de sıkıca tuttu.
Afgan Sado,
kapısız evden içeri girerken Halit’te Sabri’yi zorla evden içeri
koyuyordu. Afgan Sado Şenol’un bulunduğu
odaya girdiğinde Şenol pantolonunu indirmiş köpeğe yaklaşıyordu. Sado
öfkeli ve yüksek ses tonuyla bağırarak “Lan gavat, uzaklaş o masumdan.
Arkanı dönerken duvara yasla ellerini.”
Dedi.
Şenol korkup telaşa kapıldı.
-Sen de kimsin lan. Ne işin var burada.
Diyerek yerden şişeyi alarak parçalayıp ayağa
kalkıyordu ki Afgan botunun tabanıyla Şenol’un yüzüne vurdu. Şenol ardı üzerine
düşüp yerde taklalar atarak yuvarlandı. Yuvarlanma sırasında elindeki kırık cam
şişesi Şenol’un böbreğini saplandı. İki dişi tinercilerin artığı poşetlerini
arasına fırlayıp kaybolurken burnu da neredeyse yüzüne yapışmıştı.
O sırada Halit tuttuğu Sabri’yi, Şenol’un üzerine
fırlattı.
Halit köpeğin
boynundan kemeri çıkarıp başımı okşayarak köpeği sevdi. Köpeği biraz
sakinleştirdikten sonra “Git hadi özgürsün. Kırmızı Eldiven var oldukça size
bir şey yapamazlar. Sizler Allah’ı sessiz kullarısınız. Sizin sesiniz biz insan
dostlarınız olacak. Onlar adına senden özür dilerim.” Dedi. Köpek özrünü kabul
etmiş gibi Halit’in yüzünü yaladı ve sonra dışarı doğru koşmaya başladı.
Şenol zor bela ayağa kalkmış kaçmaya çalışırken Halit
elin de ki kemerle Şenol’a dönerek çıplak olan bacaklarına vurmaya başladı. Her
vurduğunda Şenol çığlıklar atıyordu. Şenol çığlıklarını duyan Halit kavurucu
yaz Güneş’in altında soğuk bir içecek içmişçesine içinin ferahladığını
hissediyordu.
Afgan Sado cebinden dört adet plastik kelepçe çıkarıp
Halit’ e uzattı. Halit plastik kelepçeyi alıp önce Şenol’un sonrada Sabri’nin
ellerini ve ayaklarını kelepçeledi. Ağızlarını koli bandıyla sıkıca kapattılar.
Halit “Al Sado kardeş, bu kahpenin dölü senin,
istediğini yap. Ama dikkat et ölmesin.” Dedikten sonra Sabri’nin üzerinde ki
kıyafetleri çıkarmaya başladı.
Afgan Sado
“Eyvallah aga. Sen marak yapma. Ölüm bu
gavatlara kurtulmak olur.” Diyerek cebinden küçük bir şişe çıkarıp kapağını
açtı. “Bak ulan. Bu şişede ne var bilmek yok. Asit bildin.” Diyerek dizleri ile
Şenol’un karnına bastırırken, şişenin
için de ki asidi gözlerine damlatıyordu. Şenol yaşadığı açıyla bağırmaya
çalışıyor ama ağzı koli bandıyla bağlı olduğu için inilti sesinden başka ses
çıkmıyordu. Acıdan deli danalar gibi kıvranıyor kendini sağa sola savuruyordu.
Halit cebinden önce hemşire eldiveni çıkarıp içine
üfleyerek şişirdikten sonra ellerine geçirdi. Sol arka cebinden cerrah bıçağı
çıkardı. Sabri’nin kulağına yaklaştı ve
fısıltılı bir tonla senaryosunu okumaya başladı.
-Katil soğuk kanlı bir şekil de kurbanına
yaklaşıyordu. Kurban yaşadığı korkudan dolayı, vücudundaki adrenalin seviyesi yükseliyor ve göz
bebekleri büyüyordu. Katil, ağır
hareketlerle cerrah neşterini alıp, kurbanın sol gözüne yaklaştırır, hiç acele
etmeden bastırmaya başladı. Kurban, canının acısıyla kurtulmak için çırpınırken,
katil bu çırpınışlardan zevk alıyordu.
Halit bir yandan doğaçlama senaryosunu okurken hayali
dostu Karabasan deftere yazıyordu.
Aynı zaman da yazdığı okuduğu senaryoyu da kendisi
oynuyordu. Devam etti. “ Katil zevkin doruklarına çıkmak için acele etmiyordu.
Bu ön sevişmeydi sadece. Elin de ki keskin neşteri bastırmaya devam ederek
gözlerinden yavaşça aşağı inerek yanaklarına,
boynuna sonra da göğsüne doğru gelişi güzel bir çizgi çizdi. Bir ressamın
fırçasını sürer gibi sürüyordu neşteri. Sürdüğü yerler hemen kızarıyor ve kısa
süre sonra kan sızıyordu.
Elini hiç
kaldırmadan neşteri Sabri’nin cinsel organına kadar indirdi. Cinsel organına
geldiğin de neşteri kaldırıp taşa sürterek ucunu köreltti. Amacı kurbanın bu
şovdan daha çok acı çekmesiydi. Katil, elin de ki neşterin iyice köreldiğinden
emin olunca, kurbanının cinsel organını sol eliyle tutup gerdirdi. Sonra, sağ
elindeki neşterle kökünden kesmeye başladı. Neşter iyice köreldiği için
kesmekte zorlanıyordu. Kurban Sabri, acıların Nirvana’sına ulaşmıştı. Ön
sevişme bitmişti artık. Katil henüz son darbeyi vurmamıştı. Acele etmiyordu.
Zorlukla kestiği cinsel organı alıp ağzında ki banttı yarım açarak kurbanın
ağzına cinsel organı iyice sokarak ağzını tekrar bantladı. Elindeki plastik eldivenleri
çıkarıp sağ elini cebine koydu. Önce bir limon çıkardı. Sonrada küçük bir poşet
için de tuz. Poşetin içindeki tuzu çıkarıp yüzü ve göğsün de ki kanlı çiziklere
bastırmaya başladı. Tuz ile işi bittikten sonra kör neşteri ile limonu iki
parçaya böldü. Cinsel organının
kesildiği yere limonu damlatarak sıkmaya başladı. Katil yaptıklarından hiç
pişman değildi. Kurbanın kulağına yaklaşarak sizler insan değilsiniz. O zavallı
hayvanların sesi çıkmıyor, imdat isteyemiyorlar diye sahipsiz mi sandınız. Biz varız
kırmızı Eldiven var. KİMSENİN DUYMADIĞI SESSİZ ÇIĞLIĞI KIRMIZI ELDİVEN DUYAR.
Kırmızı Eldiven o çığlığı duyduğunda da sizin sonunuz gelmiş demektir. Benim
romanlarım sessiz çığlıkların sesi olacak. Dedikten sonra katil artık son
darbeyi vuracaktı. Çünkü artık keyif almak yerine tiksinti duyuyordu. Çıplak
elleri ile kurbanının boynunu sıkmaya başladı. Katil kontrolünü kaybetmişti. Bu
saatten sonra kimse ondan kontrollü ve sağlıklı düşünmesini bekleyemezdi.
Nokta. “ deyip biraz uzaklaşıp, sırtını duvara yaslayarak ayaklarını uzattı.
Hayali arkadaşına dönerek “ Karabasan
Söylediklerimi kaydettin dimi. “diye sordu. Olumlu cevabı alınca Afgan Sado ‘ya
baktı.
Afgan Sado’nun
her yeri kana bulanmıştı. Halit yavaşça ayağa kalktı. Gördüğü manzara dehşet
vericiydi. Afgan Sado, Şenol’u en az on beş parçaya ayırmıştı. İşin daha dehşet
vereni ise parçaların hepsinin derisi erimişti. Şenol’un tüm vücuduna asit
dökerek öldürmüştü.
Halit “Lan
manyak, ne sen yaptın? Olum bize demediler mi kurbanları öldürmeyeceksiniz?
Adamı niye öldürdün? “ diye sordu.
Afgan Sado, Şenol’u parçalara ayırırken epeyce
yorulduğu için sık nefesler alarak “Aga, ben dedi iki kurban var. Birini polise
veririz. Birini öldürürüz. Ben hapı atınca böyle oldu.” Dedi.
Halit gülerek “Oğlum, ben de dedim iki kurban var. Ben
bunu öldürürüm. Sen de öbürüne işkence edersin. Senin kurbanı polise veririz.
Diyerek bunu öldürdüm. Şimdi polise ne vereceğiz?” diyerek güldü.
Sado da gülerek “Aga bunlar nefesi israf yapıyor.
Gereksiz yaşıyor polise leş veririk.” Diyerek gülmeye devam ettiler.
O sırada, Beton Uğur, Kılıç ve Ayı Memo, görevlerini
yerine getirmek için akşam olmasını bekliyorlardı. Bakım evin de çalışan ve
engelli çocuklara şiddet uygulayan üç arkadaş mesaileri bittikten sonra eve
gitmeyerek meyhaneye gitmişlerdi. Kılıç onları takip ederken, Beton Uğur ve Ayı
Memo da bu üç gencin evinde bekliyorlardı. Meyhanede iyice kafaları çektikten
sonra sarhoş bir şekilde evin yolunu tutmuşlardı. Kılıç, Beton Uğur’u arayarak eve
yaklaştıklarının haberini verince Uğur ve Memo bir oda da gizlenerek beklemeye
başladılar. Zorlanarak açtıkları kapıdan içeri giren sarhoş gençler eve girer
girmez kendilerini buldukları kanepeye atıp sızdılar. Kılıç sessizce içeri
girdikten sonra üç sarhoş genci plastik kelepçe ile kelepçelediler. Gençler aşırı
sarhoş oldukları için ayılmakta zorlanıyorlardı.
Üç sarhoşu banyoya sokup suyla ayılttıktan sonra
Beton Uğur “Herkes birini alsın. Öldürmek dışında her şey serbest.”
Diyerek engelli çocuklara işkence edenlerden iri yarı olan Rıfat’ı bacağından sürükleyerek
bir odaya götürdü. Kılıç ta Yaşar’ı alıp
diğer odaya götürdü.
Ayı Memo “Ben seni bir yere götürmeyeceğim. Seni
burada ıslata ıslata döveceğim.” Diyerek güçlü bir yumruk attı Bilal’in
çenesine. Bilal yumruk darbesiyle kafasını fayanslara çarparak yere serildi.
Ayı Memo “Oğlum, bak şimdi ellerini çözeceğim. Masum ve sana gücü yetmeyen
engelli çocukları dövmek kolay. Gücün yetiyorsa beni de döv. Hadi bana da
işkence yap. Sana söz, beni döversen seni serbest bırakacağım” diyerek kafası
kanlar içindeki gencin elindeki plastik kelepçeleri çözdü. Elleri çözülen
Bilal, Ayı Memo ‘ya sert bir yumruk attı.
Ayı Memo kilolu yapısı ve son zamanlarda aldığı
eğitimlerin de faydasını gördüğü için
yumruktan hiç etkilenmedi. Sanki bir sivri sinek ısırmış, ısırdığı yer
hafif kızartıp kaşınmaya sebep olmuştu.
Memo “Bu mu lan senin gücün? Erkek gibi vur “diye bağırdı.
Bilal” Kimsiniz lan siz? “ diye bağırıp bir daha vurdu.
Ayı Memo’nun çenesini üzerindeki sinek ısırığı
kaşındırmış gibi hafifçe ovaladı.
“ Biz kim miyiz?” dedi ve Bilal’e kafa attı. “ Biz kırmızı eldiveniz.”
Dedikten sonra bu seferde kasıklarına tekme atıp” Biz çaresizlerin çaresiyiz.
“diyerek yere düşen Bilal’in yüzüne tekme attı.
“ Biz senin gibi şerefsiz adilerin dersini vermek için
varız. Biz sizin kesinleşmiş idamlarınız, boynunuza takılacak ilmikleriz.
Kısacası bize MAZLUMUN SESİ, KAHPE ÇOÇUKLARININ KORKULU RÜYASI diyebilirsin.”
Diyerek sol Bilal’in sağ kolunu ters çevirip bir çırpıda kırdı. Sonrada iki
bacağını kırarak kullanılamaz duruma getirdi. Ellerini ve yüzünü yıkadıktan
sonra Bilal’i banyoda bırakarak yan odanın kapısından içeri girdi. Kılıç,
Yaşar’ı bir hedef tahtası gibi duvara asmıştı. Peşi sıra bıçaklarını atıyordu.
Ayı Memo kapı arasında durarak “Aman dikkat et ölmesin.” Dedi.
Kılıç “Yok
baba, merak etme ölmez ama her gün ölmek isteyeceği kesin.” Diyerek bıçağı
fırlattı. Bıçak Yaşar’ın kulağın yarısını kopararak duvara saplandı. Beş bıçak
sol bacağında dört bıçakta sağ bacağına saplanmıştı.
Kılıç gülerek
“Baba istediğin bir yer var mı?” diye sordu.
Ayı Memo güldü.
“Kulağının biri gitti. Yarım kalmasın öbürüne at bakalım. Ama bak yarısına at.
Hepsi gitmesin.” Dedi. Kılıç “Tamam baba nasıl istersen.” Diyerek nişan alıp
tam bıçağı atacağı sırada Beton Uğur “İşiniz bitmedi mi?” diye sorunca Kılıç
bir anlık yalpaladı. Bıçak Yaşar’ın kulağı yerine alnına saplandı. Ayı Memo
gülerek “Lan sen de amma kör nişancıymışsın. Ben senle operasyona çıkmam.
Düşmana atar bizi vurursun.” Diyerek dalga geçip güldü.
Kılıç “Baba,
ayılık yapma. Beton kardeş dikkatimi dağıttı.”
Dedi.
Ayı Memo ve
Kılıç, Uğur’un ne yaptığını merak
ediyorlardı. Odaya girdiklerinde şaşkınlıkla bir birlerine baktılar.
Ayı Memo “Ağa,
ne yaptın adama. İki büklüm olmuş. Kıçı başı yer değiştirmiş.” Dedi
şaşkınlığını gizlemeden.
Beton Uğur ciddi bir ses tonuyla “Ee unutmamak lazım
herkes engelli adayıdır.” Dedi belini kırdığı Rıfat’a bakarak.
Beton Uğur, Ayı Memo ve Kılıç adamları toparlarken
ben ve Buse görevimizi yapmak için
çoktan harekete geçmiştik. En zor iş bizimkiydi. Çünkü 4 yaşında ki çocuğa
istismara bulunan şerefsizi, polis özel
olarak koruyordu. Buse ile plan yapıyorduk.
Buse “Bu
şerefsiz, insan olamaz. Nasıl bir ruh haliyle böyle bir şey yaptı anlamıyorum.
Zavallı çocuk ağzı kapandığı için çığlıkları kulak zarını patlatmış.
Bağırsakları yırtılmış. Şerefsizin spermi ve çocuğun kendi dışkısı organlarda
iltihaba sebep olmuş. Çocuk yabancı birini görünce çığlık atıp masanın altına
saklanıyor. Çocuğun annesi depresyona girmiş intihara kalkmış. Bu şerefsize öyle bir ceza vermeliyiz ki tüm
millete ibret olmalı. Bir daha böyle bir şey yapacak olan adi şerefsizler iki
kez hatta üç kez düşünmeli. “ dedi öfkesini kusarak.
Buse’nin
söylediklerini tiksinerek dinledim. Bedenimin tüm hücrelerine dolan öfkeyi
bastırmaya gerek duymuyordum. Böyle şerefsizler en ağır cezalara layıkken,
üstüne üstlük bir de özel olarak korunuyorlardı.
-Sen merak etme aklımda öyle şeyler var ki ölmek için
yalvaracak o mahlukat.
Ona yapacaklarım için hayal gücümü bir hayli zorlamıştım.
Yorumlar
Yorum Gönder