Kayıp ruhlar lisesi ESARET 9

 Esaret 9

 

Öfke alaycı bir sırıtışla “Aga sen hiç merak etme. O çakallar yorulmasın diye ben bunu parçalara ayırıp atarım ormana.” Diyerek kamerayı kapattı. Kendimden geçmek üzereydim gözlerim açılmıyordu ama söylediklerini duyabiliyordum.

 

 

 

Kamerayı kapatır kapatmaz hızlıca ellerimi çözüp düştüğüm yerden kaldırarak beni kanepeye uzattı. Tüm bunları hayal meyal hatırlıyorum. Seri hareketlerle üzerimde ki tişörtü çıkardı. Tişörtün altında çelik yeleğe saplı 9 mermi vardı. Çelik yeleğin cırtlarını açarak üzerimden çıkardı. Masanın üzerinde duran su bardağını alarak yüzüme yağmurlama serpintileri attı.

 

“Elfida iyi misin? Kalk hadi. “ diyerek beni kendime getirmeye çalışıyordu. Çalışıyordu. Üzerimde çelik yelekte olsa yakın mesafeden onca mermi canımı bir hayli acıtmıştı.

 

Öfke’nin uzun uğraşları sonucu yavaş yavaş iniltileri eşliğinde şuurum yerine gelmeye başladı  kendime gelmeye başladı.

 

“Ne oldu bana. Ahhh göğsüm.” Diyerek mermilerin verdiği acının sızıyla nefesim kesildi bi an.

 

Öfke yine sinir bozucu bir şekilde gülüyordu.

 

-        Ölmedin korkma. Acıların da birazdan geçer.

 

 İyice kendime gelmeye başladığımda üzerimde sutyenden başka bir şey olmadığını fark ettim.

 

-        Niye soydun lan beni. Çekil şuradan, bir de burnumun dibine kadar sokulmuş.

 

Diyerek kanepenin kenarında oturan Öfke’yi tekmeledim. Göğsümde 9 tane kızarıklık vardı.

 

 Tişörtümü kafamdan geçirirken “ Bir  numaralar çevirdiğini anlamıştım. Üzerimde ki çelik yeleğin ağırlığını hissetmemek mümkün değildi. Ancak kime ne numara çektiğini bilmediğim için sesimi çıkarmadım. Adi, madem ateş edeceksin, göğsüme niye ateş ediyorsun. Şerefsiz göğsümün ucuna gelen mermi canımı çok yaktı. Hala acıyor. “ dedim göğsümü ovarken.  İki merminin biri göğüs ucuma diğeri ise yumuşak kısmına isabet etmişti.

 

Yine yüzünde sinsi gülümsemesiyle “ Ne yapayım Huruza ‘yı ikna etmek öyle kolay değil. Hem kan torbalarını göğsüne koymuştum. Rastgele ateş ettim. Ucuna dek gelmiş. Oda şansına artık. “ diyerek hiçbir şey olmamış gibi kıkırdıyordu.

 

 

 

Ayağa kalkıp Öfke’ye doğru yürümeye başladım. Öfke üzerine doğru yürümeme anlam vermeye çalışarak” Ne yapıyorsun?”Dediği sırada Öfke’nin yüzüne doğru sarkan saçlarından tutarak kafasını aşağıya doğru çektirdim. Öfke saçlarının açısı ile elimi tutmaya çalışırken, iyice saçlarına asılarak “Bana bak lan, bir daha bana dokunmaya kalkarsan dokunduğun o ellerinin bütün parmaklarını tek tek kırarım. Senin ne haddine beni soyup çelik yelek giydirmek. He bi de bir daha şakasına dahi bana silah doğrultursan seni oyarım. Beni anladın mı lan? “ diyerek daha da çektim saçlarını. Öfke canının acısıyla bağırarak “Anladım, bırak artık saçlarımı bıraaak. “diyerek kurtulmak için çırpındı.

 

 Saçlarını bıraktım. O an karnımda bir guruldama sesi geldi. Kaç saattir yemek yememiştim? Kaç gün mü demeliyim hiç bilmiyorum. N e olduysa bir anda açılma hissiyle beraber acayip bir şekilde canım çiğ sucuk çekti.

 

-Benim karnım aç. Yiyecek bir şeyler getir bana.

 

Hala sızlayan göğüs ucumu ovmaya devam ederken çiğ sucuk aklımdan çıkmıyordu.

 

 

 

Öfke sinirli bir şekil de” Oldu. Az yede bi uşak tut kendine. Bu nasıl teşekkür etme anlayışı. Senin hayatını kurtardım. Hapisse geri dönmemen için seni tımarhaneden kaçırdım. Senin yaptığına bak. Sağ ol ya. “ diye sitem ederek dağılan saçlarını düzeltmeye çalıştı.

 

 

 

Öfke”nin üzerine doğru yürüyerek “Bana bak lan . Hala konuşuyor musun? Bak yeminle o saçlarının hepsini yolarım. Hem o ne lan kız gibi saç uzatmışsın. Yürü hadi çabuk yiyecek bir şeyler getir. Zaten göğsüm acıdıkça seni boğasım var. Daha da sinirlendirme beni.”

 

 

 

-        Tamam ya sakin ol. Teşekkür falan beklemiyorum. Hanım efendiler ne yemek isterler. Canlarının çektiği özel bir şeyler var mı?

 

 

 

-Sucuk var mı lan?

 

 

 

-Olması lazım ama ben pişirmem.

 

 

 

-Pişmiş isteyen kim? . Sen getir bir parça ekmek bir de sucuğu al gel yeter. Başka bir şey istemem.

 

 

 

-Pişirmeden mi yiyeceksin? Iyyk kurt çıkar bağırsaklarında.

 

 

 

-Lan tipsiz getir sen. Merak etme kurt çıkmaz. Beş yıldır kurtlu çorba içiyorum bi bok olmadı. Vallahi özledim çiğ sucuğu. Kokusu burnumda tütüyor.

 

 

 

-Midesiz. Bekle getiriyorum.

 

 Diyerek kısa bir sürede mutfağa gidip geldi. Elinde ki bir halka sucuğu ve yarım ekmeği bana uzattı. Minnettar bir şekilde elinden aldım.

 

 

 

-Hay Allah senden razı olsun.

 

Diyerek sucuktan bir ısırık aldım. Sucuğu çiğnerken ağzımı şapırdatarak “Anlat” dedim.

 

 

 

Öfke sucuk yeme şeklimden tiksinerek seyrediyordu. “Sana diyorum oğlum anlatsana.” Dedim tekrar. Öfke anlamamış bir şekil de “Ne anlatayım?” diye sordu.

 

 

 

“Neler yapıyorsun? Hayat nasıl geçiyor? Mal, ne anlatacaksın? Anne babamı anlat.” Diye bağırdım.

 

 

 

Öfke sinirlenerek “Yeter ama deminden beri ses etmiyorum. Hayatını kurtaran insana biraz saygılı ol. Senin yerine bir başkası bana bu şekilde davranmış olsaydı. Çoktan kafasına mermiyi yemişti. Saygılı olmayı öğrenene kadar hiç bir şey anlatmayacağım.” Sesinde germekten kırılmışlık hissi vardı.

 

 

 

-Bana bak, eceline mi susadın? Ne saygısı lan. Beş yıldır içerdeyim. İnsanlıktan çıktım. Başlarım saygına. Canın sopa istemesin. Anlat insan gibi.

 

Gerçekten de sabır ve öfke kontrolü yaşıyordum.

 

 

 

-Hayır. Anlatmıyorum.

 

Ayağa kalktım.

 

-Sen kaşındın. Gel lan buraya” diyerek Öfke’nin sol koltuk altına doğru tekme attım. Öfke seri bir hareketle havadaki sağ ayağımı sol eli ile yakalayarak çelme takıp, sağ avuç içi ile beni göğsümden itekleyerek yere düşürdü. Çiğ sucuk havada taklalar atarak kanepenin üzerine düştü. Ben yere düşerken gözlerim havada uçan sucuktaydı.

 

Ben sırt üstü düşünce üzerime abandı.

 

-Akıl ol canını yakmayayım, dedi. Kulağıma fısıldar gibi çıkmıştı sesi.

 

 Uyardığım halde, hayatının hatasını yaparak tekrar bana dokunmaya cüret etti. Kıvrak ve esnek  vücudumu kullanarak ustalıkla Öfke’nin altından çıktım. Kan beynime fışkırmıştı.

 

“ Daha biraz önce seni uyarmıştım bana dokunma diye, bunu sen istedin. “ diyerek Öfke’in karın boşluğuna sert bir yumruk attım. Öfke karnına aldığı darbe ile öne doğru eğildi. Dizimle  yüzüne sertçe vurdum. Burnuna gelen darbeyle burnu kanamaya başladı. Sinirlerimi kontrol etmekte zorlandığım zamanlardı. Bir kez zıvanadan çıktım mi durdurana aşk olsun. Sanırım bu özelliğimi babamdan almışım. O an yerde bulduğum sert bir cismi Öfke’nin kafasına vurdum. Öfke aldığı darbe ile sersemleyerek bayıldı. Biraz önce benim bağlı olduğum sandalyeye Öfke’yi oturtup sıkıca bağladım.

 

 

 

********

 

 

 

Ali Dayı, Oktay’ın arabada kalmasını emrederek savcı Zeynep’in yanına doğru gitmek için yürümeye başladı. Biraz yürüdükten sonra Savcı Zeynep’in yanına varmıştı.

 

-Merhaba devlet hanım nasılsınız?

 

Savcı Zeybep’e devlet hanım derdi. Savcı Zeynep buna alıştığı için her duyduğunda gülümserdi ama bu kez gülümsemedi. Bu Ali Dayı’nın gözünden kaçmamıştı.

 

 

 

Savcı Zeynep endişeli bir şekil de “Dayı hiç iyi değilim. Elfida ortalıkta yok. Akıl hastanesinden ya kaçtı ya da kaçırdılar.

 

 

 

-Ooo Küçük Arslan kayıp demek. Bu hiç iyi bir haber değil. Benim yapabileceğim bir şey var mı?

 

Herkese soy adıyla ya da lakabıyla hitap ettiği için bana da Küçük Arslan diyordu.

 

 

 

-“Huruza’dan şüpheleniyoruz. Ne yap et, ağzından laf almaya çalış. Velev ki o kaçırtmadıysa sokakta ki adamlarını uyar. Elfida’nın gideceği bir yer yok. Senin sokaktakiler görürler mutlaka.

 

 

 

-Devlet hanım Huruza yaptıysa öğreniriz. O yapmadıysa bizim çocuklar mutlaka bulur. Küçük Arslan bize lazım. Merak etmeyin mutlaka buluruz.

 

Söz konusu sokaklar olduğunda ve biri bulunacaksa bu iş tam Ali Dayı’ya göre bir işti. Elinden ne kaçan ne de uçan kurtulurdu.

 

-Elini çabuk tut. Başına birşey gelmeden bulalım.

 

 

 

-Hemen araştırmalara başlıyorum. Bu arada hapistekiler zor zamanlar geçiriyor. Ne yapalım çıkaralım mı içerden.

 

 

 

-Elfida’nın bu olayından sonra onların çıkması şart oldu. Bir an önce onlar da çıkmalı.

 

 

 

-Yalnız birini ayrı tutuyorlar. Baya işkence etmişler. Bir plan var ama onun yüzünden erteleniyor.

 

 

 

-Ertelemeyin hemen çıkarın. O kalanı da sonra çıkarırız.

 

 

 

-Devlet hanım emin misin? İçerde ki Ateş. Yani küçük Arslan’ın ki. Ekip lideri olacak adam.

 

 

 

-Dayı ben demiyorum onu çıkarmayalım. Şimdi hapisten kurtarabildiklerimizi kurtaralım. Zamanı gelince onu da kurtarırız. Ortalık çok karışacak.

 

 

 

-Peki siz nasıl uygun görüyorsanız öyle olsun.

 

 

 

******

 

 

 

Karanlık hücrede gözlerini açmakta zorlanan Ateş halüsinasyonlar görüyor, olmayan sesler işitiyordu. Sürekli etraftan çocuk gülücükleri geliyordu. Ateş bir an kahkahayla gülerken, birden bire ağlamaya başlıyordu.

 

Hücrenin demir kapısı büyük gürültüyle açılmaya başlamıştı. Alişir elinde copla içeri girdi. Karanlığa alışan Ateş’in gözleri, kapının açılmasıyla içeri giren ışığın gözlerinde oluşturduğu şiddetli ağrı ile gözlerini kapattı. İki gardiyan yarı çıplak bir şekil de taş zemine yatmış olan Ateş’in bitik bedenini kaldırarak sandalyeye oturttular. Kısa sürede kilo kaybetmiş, nerdeyse kemikleri sayılacak kadar zayıflamıştı.

 

 Alişir copu hafif hafif kendi eline vurarak “Ateş’li çocuk günlük dayağını yemeğe hazır mısın? “ dedi gülerek.

 

 Ateş kafasına aldığı darbelerden dolayı aklı gidip deliyordu. O da benim gibi sağlıklı düşünemiyordu.

 

Alişir’i görünce “Vay baba şekilsin yine “ dedi. Alişir elin deki copla bacaklarına vurarak “Lan şekilsiz hiç mi canın acımıyor senin? “ diyerek daha sert vuruyordu.

 

Ateş’in vücudu acıya karşı bir çeşit bağışıklık kazanmış gibiydi. Aldığı darbelerden etkilenmiyordu.

 

 

 

-Vur, daha sert vur da bir şey soracağım” dedi psikopatça gülerek. Alişir karnına vurarak “ Ne soracaksın lan it? “ diye bağırdı.

 

 

 

-        Baba, korkma zor soru değil. Benim adım neydi? Dünden beri düşünüyorum ama vallahi aklıma gelmiyor. Ha bi de neden sürekli beni dövüyorsun, senin başka işin yok mu?

 

 

 

-        Bak lan bir de dalga geçiyor.

 

Diyerek yüzünü yumruklamaya başladı. Ateş’in hafızası kısa süreli gidip geliyordu. Kafasına darbe gelince giden hafızası tekrar geri geldi. Kendine gelince “Ulan şerefsiz bir gün elime düşersin. Bak seni gebertmiyor muyum? “ diyerek küfürler savuruyordu.

 

 Alişir “Ben senin canını nasıl acıtacağımı biliyorum. Getirin lan tableti.” Diyerek beklemeye başladı. Kısa süre de tablet getirmişlerdi.

 

Alişir’in keyfine diyecek yoktu.

 

 

 

-Seyret, bak senin zilliyi nasıl geberttik. 

 

Diyerek açılış tuşuna bastı. Öfke’in Huruza ya izlettiği benim sahte vurulma sahnemi izletti.

 

 

 

Ateş, göğsümden çıkan kanları görünce beyninden vurulmuşa döndü. Sanki göğsünü yarıp kalbini yerinden çıkardılar.  Benim göğsüme saplanan her mermi sanki onun kalbine saplanırcasına canını acıtıyordu. Kafayı yemek üzereydi. “Hayıııııır” diye bağırarak ayağa kalkmaya çalıştı. Bağlandığı sandalye ile beraber gardiyanlara saldırıyordu. Gardiyanlar ve Alişir coplarla Ateşe vurmaya başladılar. Ateş vücuduna vurulan sayısız cop darbesini hissetmiyordu. Benim  kanlar içinde kalmam  Ateş’i resmen bitirmişti. Yaşamak istemiyordu. “Öldürün lan beni öldürüüüüün diye bağırıyordu. Benim olmadığım bir Dünya’ da yaşamak ona haram geliyordu. Onsuz bir Dünya da bana haramdı. Düşünüyorum da aynı şeyi bana izletseler ben ne yapardım bilemiyorum. Dünya’yı içindekilerle yaksam ciğerim soğumaz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2