KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 4

 

 ESARET 4



Anne ve babam aklımdan hiç çıkmıyor. Bazen kötü düşünceler karabasan gibi üzerime çöküyor ve başlarının belada olabileceği korkusu tüm bedenimi sarıyordu. Neden gelip kurtarmadıklarına bir türlü anlam veremiyordum.

- Kırmızı Eldivenin bir sınavı mı acaba ?

Neden olmasın? Daha önce bizi defalarca kez türlü sınavlardan geçirmişlerdi. “ Bir sınav beş yıl sürmez her halde" diyerek kendi fikrimi çürütüyorum.

 

Kendi kendime  düşünürken, yemek sireni karganın çirkin sesi gibi çaldı. Koğuş kapılar otomatik açılıyordu.

  Koğuştan çıkarken, Buse ile karşılaştık. Kızlar katında on yedi kız kalıyordu.  Melek, Buse haricinde, Merve ve Tuğçe de bizimle hapse alınmıştı. Kızlarla beraber  merdivenlerden inerken, arkamızdan psikopatlığıyla ün kazanmış Naz geliyordu. Naz neredeyse benim kadar psikopattı. Aşırı acımasız ve gaddardı. Naz çıplak elle iki kişi boğarak öldürmüştü.

 Ben, Elfida Arslan olduğum için ondan korkmuyordum ama aynı şeyi diğer kızlar için söylemem pek mümkün değildi. Diğer kızlar Naz'dan korkup, çekiniyorlardı.

 

Zemin kata indiğimizde Alişir bize  belli etmeden Naz'ı yanına çağırdı . Naz, Alişir ‘in yanına kıvırtarak gitti. Aralarında kısa bir konuşma geçti ve anlaşmaya vardıklarını Alişir’in onaylayan başından anladım.

 

Melek yemekhanede işi bitince, yanıma gelip benimle yemek sırasına girdi. Camsız, gri duvarları olan yarı karanlık bir yer olan yemekhane hep küf kokardı.

Lezzetsiz, adı yemek olan ama yemeğe benzemek için adeta iddia eden şeyi alıp masaya geçtik.  Muhabbet ederek  yiyorduk. Melek tam bana mektupla ilgili bir şey söyleyeceği sırada 

Naz, arkamdan  yaklaşarak yemeğime tükürdü. 

      -Yemeğinin tuzu eksiktir. Böyle daha lezzetli olur. 

Dedikten sonra bir daha tükürdü ve kahkahayla gülmeye başlamıştı.

 Gözüm karardı, kafamın içinde medeniyet görmemiş bir Afrika kabilesi çılgınca dans etmeye başlamıştı. Hani o garip şarkıları var ya işte o şarkı kulağımda çınlayıp duruyordu. “Heyya Ho.. Ahe ya hoo...”buna benzer bir şeyler.

 Elimdeki plastik çatalı baş parmağımla bastırıp ucunu kırdım. Ayağa kalkacağım sırada Melek kolumdan tuttu.

-Sakin ol. Hücreye girmemen lazım, dedi. Haklı olduğuna karar verip   kalkmaktan vazgeçtim.

- Belanı başkasından bul. O klozet kapağı yüzünü dağıtmak isterdim ama hücreden yeni çıktım. Defol git başımdan.

Derken  öfkeli bir şekilde gözlerinin içine baktım. Kabile müziği hala devam ediyordu. Naz'ın gözlerinde korku belirtisi yoktu. Ne de olsa işin ucunda bol malzemeli pizza yemek vardı. Beni  kızdırmak için, hiç hoşlanmadığım şeyi yaptı. Saçlarımdan asılıp bana dokunma gafletinde bulundu. Sandalyeyle   beraber sırt üstü düşüp yerde yuvarlandım. Kabile müziği şarkı söylemeyi bırakmış savaş davullarını çalmaya başlamıştı. Tam tamlar...

O andan itibaren hücre değil ölüme gideceğimi bilsem duramazdım. Savaş baltaları bir kere çıktımı kan akmadan yerine girmez. Tam tamlar vurulmaya başlayınca Elfida’yı kimse tutamaz.

Ben yerde debelenip kalmaya çalışıyordum. Kalçam çok fena bir şekilde ağrıyordu. Birkaç kez doğrulmaya çalışırken tekrar acıyan kalçamınım üzerine düştüm. Diğer kızlar Naz'ın bu hareketi üzerine ayağa kalktılar. Melek, Naz'ı göğsünden iteklemeye çalıştı.

Naz, Melek’in parmaklarından tutup arkaya doğru bastırınca   Melek dizleri üzerine çökerek kıvranmaya başladı. Ayağa kalkıp elimle Naz'ın kafasını arkadan kavrayarak masaya sertçe vurdum.

Biri bana dokunduktan sonra uzun süre  pişmanlık yaşayacağını bilmeli. Elimdeki plastik çatalın kırıldıktan sonra  sivrilen kıymıklı kısmını bileğine soktum. Akan kan beni daha da heyecanlandırıyordu. Sinir ve tam tamların  karışımı aklımı başımdan aldığı için kafasını defalarca masaya vurdum. Kafası masaya her çarpışınca  ağzında dişleri birer ikişer yere düşüp zıplayarak mahkumların ayakları arasında kayboluyordu. Bir pizza uğruna bana dokunmayı göze olan Naz, o dayaktan sonra bir boyunca pipetle beslenmek zorunda kaldı.

Kavga çıktığı gören gardiyanlar ilk etapta müdahale etmeyi bilerek geciktirmişlerdi. Alişir’den müdahale onayı alan gardiyanlar hızla bana doğru koşarken, ben Naz'ın yüzünü masaya sürterek burnuna estetik yapmaya çalışıyordum çünkü yamuk burnu göz zevkimi bozuyordu. 

Kavgaya yetişen gardiyanlar burun estetiğini bitirmeme izin vermiyorlardı ama ben kararlıydım o burun benim istediğim şekle gelecekti. Beni Naz’dan ayıramayınca copla sırtıma ve kollarıma vurmaya başladılar.  Beni çekerek ayırmaya çalışırken saçlarından  tuttuğum Naz'ın bedeni de bizimle beraber  sürükleniyordu. Naz'ı  elimden aldıklarında Naz'dan hatıra bir tutam saç avuçlarımda kaldı . Melek Naz'ın dağılmış suratına doğru eğilip ağız dolusu tükürdü.

-Kızım bak benim tükürüğüm senin ki gibi tuzlu değil. Benim ki mehlem kıvamında yüzüne sürdükçe yaraların iyileşir.

Dedikten sonra kahkahayı patlattı ve bir daha tükürdü.

-Bak bu da benden olsun. Bir dahakine parasını isterim.

 Dedi ve  kızlarla beraber koğuşa gitmek için kapıya yöneldi.

 

*******

 

Ali Dayı’nın talimatıyla Oktay Tosbağa’da çalışan gardiyanı mesai bitiminden sonra gizlice kaçırıp kendi mekanlarına getirmişti. Ali Dayı gelmeden önce de hamur yoğurur gibi gardiyanı dövüp kıvamına getirmişti. Ali Dayı gardiyanı ikna etmek için mekana girdiğinde, gardiyanın neredeyse bayılmak üzere olduğunu ve her yerinin kan içinde olduğunu gördü.

Lan oğlum ne olmuş buna. Ağzı burnu yer değiştirmiş, dedi.

 Oktay gayet sakin bir yüz ifadesiyle "Dayı arkadaş gelmek istemedi. İkna etmem gerekti. İkna edene kadar da biraz uğraştırdı. Sonra da sen onla konuşurken nasıl saygılı davranması gerekir diye biraz ders verdim." diyerek bayılmak üzere olan gardiyanın kafasından aşağı bir kova su döküp ayılttı.

 Sandalyeyi gardiyanın karşısına koyup oturan Dayı "La yeğen , sen bizim davete niye icabet etmiyorsun? Bizim davetimiz hiç geri çevrilir mi? Ne kadar ayıp. " dedi sakin bir tavırla.

 

Gardiyan ağrıyan boynunu sağa sola oynattıktan sonra "Kim siniz? Benden ne istiyorsunuz? Beni niye kaçırdınız?" diyerek ardı ardına sorular sordu.

 

Dayı ses tonunu ayarlayarak "Bana bak, davet ettik sende misafir olarak geldin. Şimdi senden küçük bir ricam olacak. Kabul edersen yedi sülalene yetecek kadar para vereceğim. O pis yerde çalışmak zorunda kalmayacaksın." Dedi ve arkasına yaslandı.

 

Gardiyan titrek bir sesle  "Ya kabul etmezsem ne olacak? “diye sordu.

 

Dayı gülerek" O zamanda yedi sülalenin cenazesine çiçek götüren, tekerlekli sandalyeye mahkum fakir bir adam olacaksın. Ee ne diyorsun? " diye sordu

 

-Ne istiyorsun benden?

 

-Kabul etmene sevindim.

-Kabul ettiğimi söylemedim.

-Başka şansın yok. Bak şimdi beni iyi dinle. Baş gardiyanı arayıp hastalandığını söyleyip birkaç gün alacaksın. İznin bitene kadar yüzünü gözünü iyileştir. Hapishaneye gittiğinde benim talimatlarımı yerine getireceksin. İçerden çıkaracağımız bir kaç kişi var. Sen deşifre olmadan yardım edeceksin. Bak bu çantanın içinde Yüz Bin lira var. Bu çanta senin. İşimiz bitince sana beş milyon dolar vereceğim. Beni anladın dimi?

 

-Ne beş milyon dolar mı? Sen ciddi misin?  

 

-Yüzüme bak bakalım, şaka yapar gibi bir halim var mı? Oktay, yeğeni çöz ve evine bırak. İşini çabuk hallet. Bana bak, ola ki karar değiştirir ve birilerine bir şeyler anlatmak istersin...

-Yok, yok öyle bir şey olmayacak. Beş milyon doları ret edecek kadar enayi değilim.

Ali Dayı’nın keyfi yerine gelmişti. Bir sigara yakıp arabasına doğru yürümeye başladı.

-        Kardeşlerim az kaldı. Hasretimiz bitiyor. Kavuşacağız.

Derin nefesler çekerek arabasına bindi.

 

**********

 

Beni Naz’dan ayırıp müdavimi olduğum hücrenin kapısına getirdiklerinde en gıcık olduğum ve çıplak elle öldürmeye ant içtiğim gardiyan Teoman  "Baş gardiyan sizi çağırıyor. Mahkum bende." Diyerek diğer gardiyanları gönderdi. Normalde beni kadın gardiyanlara teslim etmesi gerekirdi ama onun yerine kattaki tüm gardiyanları bahaneler öne sürerek gönderdi. Hücreye yalnız girmeyeceğimi anlamıştım. Diğer gardiyanların gitmelerini bekledi. Gardiyanlar gittikten sonra bana  bağırarak "arkanı dön" diye emir verdi. Arkamı  dönünce, Teoman gizlediği elektro şoku belime değdirerek  elektrik verdi. Tüm vücudum titreyerek hücrenin paslı demir kapısına çarparak yere düştüm. Teoman kapıyı açıp bacağımdan sürüyerek beni  duvara fırlattı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2