KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2

 

 ESARET 2

50 numaralı koğuşta Ateş'in yanında   Afgan Sado kalıyordu. Afgan Sado Afganistanlı olmasına rağmen bizden biri gibi. Bozuk Türkçe’ si çekik gözleri siyah koyu merinos gibi kıvırcık saçları minyon tipi ile çok komik bir görüntüsü vardı. Yalnız hayran kalınacak bir cesareti vardı. Sevdikleri için hiç düşünmeden ölüme gözü kapalı giderdi.

 

Onların hemen solundaki 49 numaralı   koğuşta Melek’in sevgilisi, çocuğunun babası Beton Uğur ve Şizofren yazar Halit kalıyordu. Beton Uğur'un aksine Halit daha zayıf ve çelimsiz denebilecek bir vücuda sahipti. Halit' in yüzünde gülü andıran bir doğum lekesi vardı.  51 numaralı koğuşta ise  Kılıç ve Ayı Memo kalıyordu. Ayı Memo ne kadar kıllı ve göbekli ise Kılıç'ta o kadar kılsız ve kaslıydı. Kılıç sürekli kaslarını formda tutmak için spor yapar şekilli kaslarıyla hava atar, Ayı Memo ise göbeğini büyütebilmek için adeta çöp öğütme makinası gibi ne bulsa yerdi. Aslında sizler onları çok iyi tanıyorsunuz ama ben yine de tekrar etmek istedim. Burada geçmişini tekrar etmeyince unutuyorsun. Burası zamana kavramının yitirildiği bir çöp öğütücü gibi.

 

Ateş gardiyanın bana copla vurduğunu anlamış bu nedenle sinirli bir şekilde koğuşu arşınlıyordu.  Gardiyan 50 numaralı koğuşun önüne gidip copuyla parmaklıkları dövdü. Bu koğuştakiler için ayağa kalk ve bekle komutu gibi bir şeydi.

-Afgan sen arkanı dön. Ateş sen de benimle geliyorsun.

 Kalın ve  tok bir  sesi vardı. Özgüveni ve egosu tavan yapmış, burnu kaf dağında bir budalaydı.

 

- Hayırdır nereye gidiyoruz?

Ateş burnundan soluyordu. Nereye gittiğinin bir önemi yoktu, laf olsun diye sormuştu.

 - Çok konuşma müdür seni çağırıyor. Ondan öğrenirsin.

Ukalaca bir cevap veren gardiyanın ağzı burnu dağılmıyorsa Ateş’in bir planı var demekti.

 

    Müdür odasına vardıklarında, gardiyan girmek için müsaade istedi. İzin verilince Ateş ile beraber içeri girdiler. Müdürün yanında baş gardiyan Alişir vardı. Alişir Kayıp ruhlar lisesinden gelenlere en çok zulüm eden gardiyandı. Kısa boylu, tıknaz at suratlı, yalakanın tekiydi. Para için yapmayacağı iş satmayacağı adam yoktu.

 Müdür ise daha babacan kır saçlı iri kıllı kulakları olan kır saçlı orta boylu biriydi. Emekliliğine çok zaman kalmadığı için pek bir şeye karışmaz, işlerini Alişir’ e yaptırırdı.

- Sen resim işinden anlıyormuşsun doğru mu?

Soruyu sorarken Ateş’e bakmıyordu Müdür. 

-Evet, arada bir karalama yaparım.  Neden sordunuz ki?

Müdürün resimle ne alakası olduğunu merak etmeden duramadı Ateş.

 

-Yanına üç beş kişi al. Hapishanenin çatlamış, boyası dökülmüş neresi varsa tadilattan geçirin. Kapı baca her ne varsa boyanacak. Tamam mı? Güzel bir işçilik olurda işinizi beğenirsem bazı toleranslar gösterebilirim.

 

-Müdür bey sen olayı yanlış anlamışsın. Ben resim çizerim badanacı değilim. Kağıt üzerinde çizim yapmakla badana yapmak farklı şeyler.

 

-Ha resim ha badana, fark etmez. Ben yapacaksınız dedim, o kadar.

 

Ateş içinden "bu boya badana vesilesi ile belki Elfida’ yı da görürüm. İtiraz etmeye gerek yok." Diye düşündü.

 

-Tamam müdürüm. Siz boyaları almadan önce ben bir kontrol edeyim nereye ne kadar boya gider. Nereye alçı lazım. Nereye ne lazım. Hepsini not edeyim siz ona göre malzeme alırsınız bende bir güzel boyarım. Yalnız gardiyan arkadaşlara haber verin ki ortalıkta dolaşıyoruz diye bizi dövmesinler. Kızların katına da çıkmak gerekecek.

 

-He işte böyle akıllı ol. Tamam sen not et eksikleri. Alişir sende bunun yanına bir gardiyan ver. O gardiyan gözetiminde her yeri dolaşsınlar. Hem bu sayede biraz kızları dikizlersiniz. Bak işinizi beğenmezsen elimden çekeceğiniz var. Ona göre temiz iş yapın.

Müdür konuşmasını bitirince çıkmaları için elinin tersiyle işaret etti.

 

*******

 

Huruza Yağız, Ali Dayı'nın babasından kalma etkin çevresi ve yer altı bağlantılarının güçlü olduğunu bildiği için onunla bir anlaşma yapmış, kendi buyruğunda kalması şartı ile hapishaneye girmesine engel olmuştu. Ali Dayı hapishaneye girmemek için Huruza'nın şartlarını kabul etmişti. En azından Huruza'nın öyle bilmesini sağlıyordu. Ali Dayı, Afgan Sado, Beton Uğur ve Ayı Memo Kayıp ruhlar lisesinde bir çete gibiydiler. Gerçi Ali Dayı İstanbul'un yaşı en küçük mafyalarından sayılırdı. Babasından ona hatırı sayılır para ve itaat eden bir ordu adam bırakmıştı. Sokaklara olan hakimiyeti onun hapise girmesine engel olmuştu.

 

Geçen beş yıl içerisinde Yağız polisliği tamamen unutup büyük suç imparatorluğunun başına geçmişti. Artık Yağız komiser değil Huruza’ydı. Huruza kaçakçılık, uyuşturucu ve Silah ticaretini Ali Dayı üzerinden yapıyordu. Böylelikle kendi ismini kirletmiyor maşa kullanıyordu. Ali Dayı çok istekli olmasa da Huruza’ya itaat ediyor, güvenini sarsacak hiçbir harekette bulunmuyordu.

 Ali Dayı mekanında önemli bir misafirinin gelmesini bekliyordu. Misafir çok bekletmeden gelmişti. Gelen misafir kapüşon, siyah deri eldiven ve maske takıyordu. Yüzünü görüp bilen pek yoktu. Öfke lakabı ile tanınır Huruza ve Ali Dayı arasında irtibat sağlardı. Öfke Huruza’nın maşa olarak kullandığı önemli bir figürü. Gerçek ismini ve kimliği hakkında bilgi sahibi olan çok az insan vardı.

 

Öfke, Ali Dayı'nın mekanına hızlı bir giriş yaparak masasına bir dosya bıraktı. Çok konuşmayı sevmezdi Öfke.  Dosyayı bırakıp gideceği sırada Ali Dayı "Öfke gardaş, Huruza ağanın bize bir sözü vardı. Onu bir hatırlatsan." deyince Öfke olumlu bir şekilde başını sallayarak geldiği gibi hızlı bir şekilde geri gitti. Öfke karanlıkta ki hayaletler gibiydi. Bir anda belirir aynı hızla kaybolurdu.

 

Ali Dayı Öfke’nin bu şekilde davranmasını bir türlü kabullenemezdi.” Ulan onun ki bununkiler. Babası belirsiz, leyleğin getirdiği sperm israfı. Sanki ağzından zorla laf alıyoruz. İki kelime etmiyor. Kardeşlerimi görmeyeli beş sene oldu. Bana söz verdi şeref yoksunu Huruza. Bana Poyraz'ımı Vardar'ımı Kurki’ mi geri verecekti. Vatan haini meymenetsiz beni sallayıp duruyor.” diye bağırırken yakın adamı  Oktay içeri girdi.

 

-Dayı dışarı senin adına siyah bir zarf bırakılmış. Kontrol ettik temiz.

Başka bir şey söylemeden zarfı uzattı. Ali Dayı şaşkındı. En son iki yıl önce bu zarfı almıştı. "Çıkın dışarı" diyerek adamları çıkarıp yalnız kaldıktan sonra zarfı açtı. Son bir kez etrafını kolaçan etti. Kimseleri göremeyince okumaya başladı.

 

- 00;30 da mekanda ol.

 

 

Kolunda ki saate baktı 23:12 yi gösteriyordu. Fazla vakti yoktu. Hızla odadan çıkarak arabasına yöneldi.  Oktay koşar adım peşine takılınca " Odamda ki dosyayı incele. Benim biraz işim var. Halledip geleceğim. Sen de o arada dosyaya göz at. Yapılacak bir şeyse hallet." diyerek aracına binip hızlı bir şekilde sürmeye başladı.

 

Köprünün altında arabasını durdurup, yürümeye başladı. Köprü ayağına yakın bir yerde onu bekleyen biri vardı. Ali Dayı iyice yaklaşıp iki metre kala durdu. Adam yüzünü dönmemişti. Yüzü denize dönüktü.

 Robotik bir sesle " Emir geldi. Harekete geçiyoruz. Arabana konan zarfta bir gardiyanın bilgileri var. Onu bizimkilerin kaçmasına yardım etmesi için ikna edeceksin. Kabul etmezse yok et. Hata yapma lüksümüz yok. Varlığımızı tehlikeye atacak bir şey yapma. Bizden haber bekle. " dedikten sonra yürüyerek gözden kayboldu.

Ali Dayı beklenen günün gelmesine sevinerek arabasına gitti. İçi kıpır kıpırdı. O an halay çekmemek için kendini zor tuttu. Yan koltuğuna bir dosya bırakılmıştı. Tepe lambasını açtı, dosyayı alarak incelemeye başladı. İncelemesi bitince ışığı söndürüp telefondan  Oktay'ı numarasını çevirdi. Oktay telefonu açınca "Oktay sana bir adres atacağım. Sessiz sedasız kaldır bu adamı. Yalnız ol. Kimsenin haberi olmasın. Bizim gizli depoya götür. Oglum üst düzey gizlilik olacak ona göre. Ha koçum göreyim seni. " diyerek telefonu kapattı. Müzik çağlardan keyifli bir parça açıp eşlik ederek arabayı sürmeye başladı.

 

**********

 

Öfke, sessiz sakin ve sabırlı biri olmasına rağmen bir konuda sabırlı olmayı beceremiyordu. Tüm sırlarına vakıf olan Huruza’nın sadık köpeği olmasına sebep olan da bu konuydu.

Ofise girdi. Bezgin bir şekilde kendini koltuğa bıraktı.

-Ağa yeter artık. Ben dayanamıyorum . Ya bana verdiğin sözü tut ya da beni sal.

Öfke’nin sesinde sitem, kızgınlık ve özlem vardı.

Huruza bu sitemi sakinlikle karşıladı.

 

-Çok sabırsız olmaya başladın. Şartlar olgunlaşmadan sözümü tutmam mümkün değil.

-Ama böyle anlaşamadık.

-Bana bak elimizde büyük bir iş var. Ne yaptın dosyayı verdin mi Dayı'ya? "

-Verdim.

İkisi arasında bir sessizlik oldu. Öfke patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Kızıp küfürler savurmamak için kendini zor tutuyordu. Huruza’ dan beklediğini alamayacağını anlayınca ofisi sakince terk etti. Kendi mekanına gerçekten artık kendi planını devreye koymanın zamanı geldiğini düşündü.

Huruza telefonu alıp Baş gardiyan Alişir’i aradı. Baş gardiyan telefonu açınca

Huruza :

- Bana bak lan. Bir an önce o kızın işini bitir. Yoksa seni o hapishanenin tuvalet temizlikçisi yaparım.

 

“Efendim müdür işleri çok sıkı tutuyor. Göz açtırmıyor. Kız çok güçlü kimi göndersem dövüp gönderiyor. Manyak haftanın beş günü hücre cezası alıyor.

-Bahane istemiyorum. Elfida bir hafta içinde ölecek. İşte o kadar. Yoksa kendini tuvalet temizlikçiliğine hazırla beceriksiz herif.

Huruza sinirle telefonu kapattı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3