KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 3

 

 ESARET 3

Baş gardiyan Alişir, Huruza'nın verdiği emri  yerine getirmek için telaşlı bir şekil de düşünmeye başladı. Kısa bir düşünmenin ardından gardiyanlar arasında Teoman’ın bu işi yapabileceğine karar verdi. Çünkü Teoman gardiyanlar arasında en acımasız ve gaddar olanıydı. Telsizle yanına gelmesini emretti.

Teoman, benim sırtına copla vuran şerefsiz  gardiyandı. Telsizden çağrılma emrini alan Teoman kısa sürede baş gardiyan Alişir'in odasına gitti.

 

Alişir elinde ki fotoğrafı Teoman gösterdi.

Bu kızın bildim mi? İşini bitir. İntihar süsü ver. Yap bu işi ömrün boyunca çalışmana gerek kalmayacak kadar paran olsun. Al bu da avansın" diyerek masanın üzerine bir deste para koydu.

 Teoman masanın üzerinde ki paraları eliyle okşadıktan sonra, "Büyük bir keyifle yapacağıma emin olabilirsiniz." diyerek paraları cebine koymaya başladı.

 

-Ben hücreye girmesi için bir yol bulurum. Zaten biz bir şey yapmasak bile o kendini hücreye atacak bir yol bulur. Sen de hücrede ayarı ver. Bu işin ikimiz arasında olacağını söylememe gerek yok her halde. Temiz bir iş çıkar. Unutma kız ölmese sen ölürsün. “diyerek Teoman'ı gönderdikten sonra teftişe çıktı.

 

Ateş elinde kağıt kalem, ilk kattan başlayarak her yeri kontrol edip boyanacak veya tadilat yapılacak yerlere lazım olan malzemeyi not ediyordu. Bu kontrolleri yaparken yanına Afgan Sado'yu da istemişti. Ateş arkasını döndüğünde Melek’in yemekhaneye doğru gittiğini gördü.

 

İki kardeş bir birlerine hasret kokan gözlerle bakarken gardiyan Melek’in kolundan sertçe tutup "Yürü hadi. Bekleme yapma. " diyerek yemekhaneye doğru götürdü.

 

Ateş gardiyanın üzerine atlayarak ağzını burnunu kırmak istese de boyama bahanesiyle ilk defa hapishaneyi detaylı inceleme fırsatı eline geçmişti. Gardiyana saldırarak, hapishaneyi keşfedip iyi bir kaçış planı yapmanın önüne geçmek istemediği için, şimdilik sinirlerine hakim olması gerektiğini düşündü. Dişlerini sıkıp sabretti. Melek masum bir bakış atıp Ateş’e “sakin ol” der gibi baktı. Ateş de kafasını yukarı aşağı sallayarak onayladı.

 

Ateş üst kata çıkarken, Melek de yemekhaneye giriyordu. Melek yemekhaneye girer girmez , aşçıyı aramaya başladı. Aşçı Zehra büyük kazanda ki çorbanın dibi tutmasın diye karıştırıyordu. Melek etrafını kontrol ettikten sonra yakınlarda kimseyi görmeyince adımlarını hızlandırıp yanına gitti.

-Vay benim güzel ablam. Yine mis gibi kokutmuşsun etrafı. Kurtlu mercimek çorbası mı yapıyorsun?

 Diyerek yüzene sahte bir gülümseme kondurdu.  

Zehra içten pazarlıklı, para için her şeyi yapabilecek kişiliğe sahip, kırk beş elli yaşlarında, bakımsız bir kadındı. Zehra keskin ter kokusuyla karışık bulaşık suyu gibi kokardı. Kötü koktuğu için Melek yanında durmakta zorluk çeker, ara sıra nefesini tutabildiği kadar uzun tutmaya çalışırdı.

Zehra, Meleğe hiç bakmadan çorbayı karıştırmaya devam ederken "Neredesin kız sen? Görmüyor musun bir sürü iş birikti. Size bu kurtlu çorba da çok ya, neyse. " Dedi. Konuşurken tükürükleri çorbaya karışıyordu.

 Melek göğsüne  sıkıştırdığı bir miktar parayı çıkararak "Doğru diyorsun güzel ablam bu manyaklara kurtlu çorba bile çok. Gardiyan biraz geç geldi. Ben de ondan geciktim. Sen şunları al da sinirin yatışsın. Merak etme devamı gelecek. Hem bak çok sevaba giriyorsun. Sevenleri kavuşturmak sevaptır."  yağcılık yapıp ikna etmeye çalışıyordu. Tiksindiği birine işi düştüğü için bu kadar yaklaşmak zorunda olması acı vericiydi.

 

Zehra kimse görmesin diye gizlice parayı alıp çorabının içine sıkıştırdı.

-Kızım bu para az. Bir sefere mahsus yapıyorum. Bak, ya daha çok getirirsin ya da bu işi unut. Vallahi iki sevenin arasını yapacağım diye işimden olamam. Çoluk çocuk okutuyorum. Ayyaş kocam içmeyip de çalışsa bu bok gibi yerde ne işim var? " derken iki damla da sahte gözyaşı akıtmayı ihmal etmedi.

 

Melek kadının her seferinde daha çok para almak için duygu sömürüsü yaptığını biliyordu. Paraya tapanları satın almak Dünya’daki en kolay işti. Yeter ki yeterince paranız olsun. Bizim parayla işimiz yoktur ama paramızın da hesabı yoktur. Örgütün zenginliğini anlatmaya zaman yetmez.

Melek bu paranın varlığını biliyor ve karşındaki satılık insanın aklını çalacağına hiç şüphesi yoktu.

-Ah be güzel ablam. Sen hele hallet şu işi inan seni milyoner yapacağız. Çocuklarının ömür boyu çalışmasına guerek kalmayacak. Sen Elfida Arslan’daki parayı bir bilsen dudağın uçuklar. Ama işte müdür bey kısıtlı para veriyor. Zorunlu ihtiyaçlar için. Dışarı ile bir temas kursak sana istediğin parayı verir.

 

-Harbiden bu kız o kadar zengin mi?

 

-Abla zengin ne demek. Mal varlığını saymaya kalksak vakit yetmez. İnanmazsan, Ali Dayı diye biri var. Git Elfida Arslan’ın olduğu ceza evindeyim. Sana selam gönderdi de. Sadece onun selamı için bile cebini parayla doldururlar.

 

-Deme be! Essah mı kız.

-İnanmazsan dediğimi yap.

-Tamam kız. Halledeceğim işinizi?

 

- Al abla bu da mektuplar. Onlar cevabını yazıp çöpe atacaklar. Ben yemekhane çöpünden alırım.

- Tamam şimdi git ekmekleri ayarla. Yemeğe fazla vakit kalmadı.

- Tamam ablaların bir denesi.

 

Zehra gözlerinin önünde tomarla parayı hayal edince çorbayı daha keyifle karıştırmaya başladı. Melek sevinçle ekmekleri dizmeye giderken Ateş ve Afgan Sado yemek salonuna erken getirilmişlerdi. Onlar yemeği erken yiyerek, kızlar yemekhanede olduğu saatte kızların katında ki koğuşları kontrol edip boyanacak ve tadilat yapılacak yerleri tespit edeceklerdi.

 Melek abisini görünce Zehra'nın yanına koştu.

-Zehra abla, abim geldi. Mektubu ona vereceksin. Aman dikkat et gardiyan görmesin.

 

 

-Sen sıkma canını hallederim ben.

  Elin de sıkıca tuttuğu katlanıp küçültülmüş mektupları ekmeğin arasına sıkıştırdı. Ateş elinde tabldot tabağı yemek almak için bekliyordu. Zehra tabldot tabağının ekmek kısmına ekmeği koyup diğer kısımlara  da çorba ve patates lapası koydu.

 

Ateş ve Afgan Sado yemeklerini aldıktan sonra masalarına geçip gardiyan gözetiminde yemeklerini yemeye başladılar. Ateş ekmeği eline aldığında mektubu fark etti. Ekmeği bilerek düşürdü. Ekmeği almak için eğilip içinde ki kağıdı hızlıca alarak çorabına sıkıştırıp tekrar yemeğini yemeye devam etti.

  Afgan Sado kafası badana konusunda karışıktı.

-Biz anlamaz badanadan. Biz nasıl yapacak? Ya yapamazsak. Kaçalım buradan. Sevmedi ben burayı.

Konuşurken sesi tiz ve yüksek çıkıyordu. Ateş masanın altından dizine ayağıyla hafifçe dürttü.

-Lan sus. Duyacak şimdi.  Oğlum beş yıldır buradayız. Göz açtırmıyorlar. Kaç defa denedik, kaçamadık.

Kaçmayı belki de en çok isteyen Ateş’di. Gerçi tek başına kaçacak olsa şimdiye kadar çoktan kaçmıştı ama ekip ruhu denen bir şey var. Geride adam bırakmamak... İşte hepimizin elini kolunu bağlayan buydu.

Ateş sinirli bir şekilde ayağa kalkarak “Ben lavaboya gidiyorum." Diyerek asıl niyetinin mektubu okumak olduğunu Afgan Sado’ya söylemedi.

 Heyecanını gizlemeye çalışarak hızlı adımlarla lavaboya doğru yürümeye başladı. İçinde ayrı bir heyecan vardı. Uzun süredir ilk defa benden  mektup alıyordu. Lavaboya girer girmez kapıyı kilitleyerek çorabından mektupları çıkardı. Eline aldığı ilk mektubun üzerinde Uğur yazıyordu. Onu cebine koyup diğerini okumaya başladı.

 

-Ateş ben öyle afili sözler edemiyorum biliyorsun. Yalnız, bilmeni istiyorum ki, karanlık hücrelerde gözlerin yalnızlığıma arkadaş oluyor. Mahkum bedenimin, içindeki ruh seninle özgür. Çiğ sucuğu sevdiğim kadar seni seviyorum. Bazen çıldıracak gibi oluyorum. Aynı havayı soluduğumuzu düşününce içimde ki umut ışığı tekrar parlıyor. Ateş bana bakan gözlerini özledim. Kokunu o kadar özledim ki bazen kafam esiyor. Git önüne geleni döv, ağzını burnunu kır, tüm engelleri aş ve Ateş’i ne sarıl. Sonra ne oluyorsa olsun. Öldürecekseler de senin kollarında öleyim. Karşımda olsan belki böyle konuşamazdım. Ateş  burada, dip dibeyiz ama görüşemiyoruz. Sana bu kadar yakın olup dokunamamak beni çıldırtıyor. Burada hasretten çürüyeceğiz. Bana bak ben anne babamı çok özlüyorum. Hayatlarından endişe ediyorum. Bir plan yapıp buradan kaçmalıyız. Bu mektubu okuduğuna göre Melek Aşçı Zehra yı ayarladı. Sen mektuba cevabını yazıp yemekhanede ki çöpe at. Melek oradan alacak. Seviyorum seni.

Ateş'in Sevdiği... "

 

Ateş mektubu okur okumaz katlayıp burnuna yaklaştırdı. İçine kokusunu çektikten sonra cebine koydu. Daha sonra afilli bir mektup yazarım düşüncesiyle sevinç içinde lavabodan çıktı. Mektubu yazmıştı ama benim okumaya hiç vaktim olmamıştı. Çünkü bela peşimi hiç bırakmıyordu.

Ateş lavabodan çıkıp Afgan Sado’nun yanına giderken " Asi Meleğim benim. Sen hiç merak etme, kurtulacağız buradan. " diye sessizce içinden tekrar ediyordu.

Afgan Sado’nun  yanına gitti. Yüzünde  şapşalca bir gülümseme vardı. Bu gülümsemeyi fark eden Afgan Sado " Ateş abi, sen niye böyle mutlu. Bir şey mi oldu?" diye sordu.

Ateş gülerek Afgan'ı anlından öptü." Hadi kardeş biz işimize bakalım. "diyerek sevinçle yemekhaneden çıktı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 1

KAYIP RUHLAR LİSESİ ESARET 2